Ne tuhaf ki bugüne dek burada hiç Perulu yazar Mario Vargas Llosa’dan bahsetmemişim – oysaki kendisi açık ara en sevdiğim yazarlardan biridir. Bu ayıbı örteyim ve bu ay, 2010 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü de alan, yaşayan yazarlar arasında şüphesiz ki en büyüklerinden biri olan Llosa’dan bahsedeyim istiyorum.
Nobel komitesi, kendisine ödülünü takdim ederken tercihinin gerekçesini “iktidar yapılarının haritasını çıkarması ve bireysel direniş, isyan ve yenilginin etkili tasvirini yapması” olarak belirtmişti. Hakikaten Llosa edebiyatının kusursuz bir özeti bu. Oldukça üretken bir yazar olan Llosa’nın büyük romanlarının pek çoğunda bu izlekleri görmek mümkün.
Yazarın büyük kısmını okuduğum külliyatının bence en görkemli parçalarından biri olan Teke Şenliği, Dominik Cumhuriyeti’nde 31 yıl hüküm süren ve iktidarı boyunca yaklaşık 50.000 insanın ölümünden sorumlu tutulan Diktatör Rafael Trujillo, nam-ı diğer Teke’nin döneminde yaşananlara, diktatörün en yakınındakilerden birinin kızı Urania Cabral’in ve diktatöre suikast düzenleyen bir grup Dominikli gencin gözünden bakıyor. Kitapta zaman zaman bizzat Trujillo’nun anlatımına da yer veren Llosa, kendi yarattığı kurgu karakterleri, gerçek kişilerin öyküleriyle muazzam biçimde harmanlıyor. Örneğin Trujillo tarafından öldürülen ve öldürüldükleri tarih olan 25 Kasım daha sonra Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ilan edilen Mirabal kız kardeşler, elbette bu kitapta da yer alıyor.
Kitabın konusu ve kurgusu kabaca böyle – peki ya duygusu? Yazıya başladığımdan beri bu kısımda ne yazacağımı, yaşadığım şeyi nasıl anlatacağımı düşünüyorum. Aklıma kelimeler değil ünlemler geliyor: küçük sesler; acı, şaşkınlık, hayranlık, dehşet, haz, saygı inlemeleri. Bu kitabı okumadım, içtim: 550 sayfayı, kitabı elimden bırakamadığımdan üç günde okudum çünkü. Şimdi hafızamı kaybetmek, unutmak istiyorum: hem bu kitabı en baştan okuyabilmek için hem de okuduklarımın dehşetinden kurtulabilmek için; Llosa bana işte bunu yaptı. Hüngür hüngür ağlayarak kitap bitirmeyeli epey olmuştu çünkü.
İsmi yanıltmasın, “Teke Şenliği” bir dehşet abidesi: dehşetli güzel, dehşetli korkunç. Tarihsel roman, politik roman tam da bu olmalı, yazılabiliyorsa böyle yazılmalı bence. Yeşil Ev’i okurken çok zorlandığım zamanda gidiş gelişleri burada ustalıkla kotarıyor Llosa ve bizi diktatörlüğün kâbusunun, acımasızlığının, kanının, vahşetinin, katliamlarının tam ortasında bırakıyor.
Çok kişisel öykülerle çok dev bir toplumsal panorama anlatmayı başarıyor kendisi. Diktatörlerin tek tek bireylere ve toplumlara ne yaptığını, nasıl yaptığını, kurdukları büyüleyici ihtişamın yıkıcılığını muazzam anlatıyor. Bir de sıvılar kaldı aklımda bu kitaptan, onu da eklemeli sanki. Kitabın içinden sıvılar akıyor. Kan, iltihap, ter… İnsanlardan ve sistemden akan sıvılar. Daha fazla ne diyebilirim bilmiyorum. Sanırım Llosa’ya teşekkür ederek bitirebilirim. Çünkü gerçekten müteşekkirim.
Bu kitabı herkes okusa, ne çok şey değişirdi belki.
MARIO VARGAS LLOSA, TEKE ŞENLİĞİ
ÇEVİRİ: PERAL BAYAZ, CAN SANAT YAYINLARI, 2021
Kaynak: Kafa Dergisi Arşivi, Mayıs 2023