Türkiye’de pop müzik, uzun zamandır caddede açılan yalandan konseptli lokmacılara benziyor. Belki sadece bir kere oturup yiyoruz; kalkarken de içimizden ‘’Abi niye açmışlar ki burayı, bir daha gelmeyiz?’’ diyoruz. İşte meydan bu haldeyken; Edis’in Bachi-Bouzouk albümünü dinlediğimde kalbim inanılmaz hızlı atmaya başladı. Adeta sabır + emek + vizyon kombosu. Ve Türkiye’de altı dolu bir iş görmeyi gerçekten çok özlemişim. Heyecanlandım.

Albümün adıyla başlayalım. Tarih kitaplarında “başıbozuk” kelimesi hep disiplinini kaybetmiş, kaotik, dağınık bir orduyu anlatır. Ama Edis, bu kavramı tersine çeviriyor ve şöyle diyor: “Benim dağınıklığım, benim farklılıklarım, benim özgürlüğüm BUDUR.” Bu bana sahiciliğin ta kendisi gibi geliyor. Çünkü Türk pop camiasındaki çoğu kişi kusursuz bir imaj uğruna kendini törpülerken, yolun sonunda aynaya baktığında kendi yüzünü bile tanımazken; Edis bu işiyle resmen “Benim içtenliğim, kaosumu örtmeyişimden doğar” diyebiliyor. Büyük cesaret.

Ve lansman. Gittim, gördüm. Mekân seçimi tek başına albümün manifestosu gibiydi. Bir zamanlar Osmanlı’nın görkemli bir holüyken, bugün gece kulübüne dönüşmüş bir mekân… ‘‘Başıbozuk” isminin ruhuyla neredeyse birebir örtüşüyor: Hiyerarşinin ve resmiyetin enkazında özgürlüğün sahnesi kuruluyor. Tarihin ciddiyetiyle bugünün hedonizmi aynı duvarda buluşuyor. Çoğu sanatçı, lansmanı bir AVM’nin konferans salonunda yapar; kafayı vurur yatar. Oldu-bittiye getirir. Edis’in bu detaycılığı beni nedense çok etkiledi çünkü şunu hissettim: Bu adam sadece şarkı yapmıyor, bir evren inşaa ediyor.

Albüme gelirsek… 11 parçalık bu albümde tek bir “doldur-boşalt” yok. “Mayhoş” başlıyor; ritmiyle seni piste çağırıyor ama sözleri birden beyninin hiç beklemediğin bir yerindeki kapıyı aralıyor. Tersine, “Bir Yol” ise balad gibi açılıyor, kalbe dokunuyor ama fonda öyle bir groove var ki, “Ağla abla tamam ama ağlarken iki göt at, bir gerdan süz” derken buluyor insan kendini. Bir düzen kurmuyor albüm; tam tersine, düzeni bozarak işliyor. Düzenin soğuk mermerine çarpan bir isyan dalgası gibi yükseliyor. Kaosu balad yapıyor, kırılganlığı dans pistine taşıyor. Ne tek bir duyguya saplanıyor ne de seni rahat bırakıyor; sürekli savruluyorsun. Ve o savrulma çok iyi çalışıyor.

Üstelik Edis, sadece dinleyiciye değil, kendisine de göndermeler yapıyor: “Sakin Ol”da, bir röportajında kendine verdiği “sakin ol” öğüdünü şarkının içine yerleştiriyor; ilk teklisi “Benim Ol”a yaptığı küçük selamdaysa, kariyerinin başını bugüne zincirleyen bir halka kuruyor. Bu self-referanslı jestler, albümü sadece bir şarkı koleksiyonu olmaktan çıkarıp kendi otobiyografisine dönüştürüyor. Prodüksiyonun kalitesi öyle bir yerde ki, sadece Türkiye’nin değil, dünya sahnesinin de yükünü taşır diye düşünüyorum. New York Times Meydanı’na taşınması boşuna değil.

Benim için mesele sound değil sadece. Türkiye’de pop müziğin en büyük zayıflığı hep buydu: anlatısızlık. Parça var, klip var, imaj var; ama hepsi birbirinden kopuk. Bachi-Bouzouk ise baştan sona kurulu bir evren. Adıyla, lansmanıyla, görselliğiyle, prodüksiyonuyla aynı hikâyeyi söylüyor. Bu bütünlük, bu konsept, işte onu değerli kılıyor.

Dinlerken sadece “Edis iyi iş yapmış” demiyorsun; “Türkiye’de hâlâ böyle sahici işler çıkabiliyor” diye umutlanıyorsun. Çünkü kolay değil: hızlı tüketimin ortasında üç yıl uğraşıp böylesine yekpare bir bütün sunmak.Bachi-Bouzouk bu yüzden değerli. Çünkü cesur. Çünkü vizyoner. Çünkü altı dolu.

Let. Him. Cook.