Arkadaşımla bir şeyler izliyoruz. Flörtüm aslına bakarsanız. Telefonuna bakıyor bir an ve “Aaa kim ölmüş Amerika’da?” diyor. Kimin öldüğünü bulmaya çalışırken Charlie Kirk ismine denk geliyorum. Kimdi ya bu adam diyor flörtüm, kim olduğunu tek bir kişiden öğrenebiliriz deyip Yunus Emre Erdölen’i arıyorum; Robert’li, Galatasaray mezunu, araştırma görevlisi, hukukçu dostumu. Bize birkaç dakikada Charlie Kirk’ü anlatıyor. Bunu daha sık yapmalıyım diyorum, yapıyorum. İşte aşağıda, durduk yere Yunus’u arayıp Charlie Kirk kimdir diye sorduğum bir telefon konuşmasının dökümü. Charlie Kirk suikastı ve sonrasında yaşananlarda değil, okunması şart bir tekst.
Alo Yunus Emre. Müsait misin Charlie Kirk’le ilgili arıyorum.
He evet bi saniye.
Okey, Charlie Kirk kimdir? Senden dinliyoruz.
Yani sen şimdi sesimi kaydediyorsun, öyle mi?
Evet evet.
Şimdi, Charlie Kirk bir kere hem biraz siyasetçi hem bir kanaat önderi. Üniversitede okurken bakıyor, diyor ki eskiden Amerika’da 1960-1970’lerde üniversitelerde hocaların çoğu muhafazakâr, öğrenciler sağcı. Fakat 2000’lerden sonra özellikle üniversiteler, solcuların, liberallerin çoğunluk olduğu; muhafazakârların aza düştüğü bir yer hâline geliyor. Ve gençler çok büyük oranda demokratlara oy veriyor. Charlie Kirk bundan çok rahatsız; kimlik hareketlerinin, eşcinsel, kadın hareketlerinin üniversite fakültelerinde görünür olmasından vesaire. O da Turning Point USA diye bir STK kuruyor. Ve bütün Amerika’daki muhafazakâr öğrencileri teker teker ziyaret ederek kampüslerde event’ler düzenliyor. Yani aslında ilk kez gençlerin “Ben muhafazakârım ve üniversite öğrencisiyim” diyebileceği ortamlar oluşturuyor. Charlie Kirk’ün kendisine özgü bir diğer olayı da şu: Bir münazara bağımlısı.
Heh onu diyeceğim, ben adamı görünce, ismini bilmiyordum fakat “Aaa debate guy” dedim. Münazaracı adam. Nasıl oluyor o iş?
Gidiyor, oturuyor kampüste, diyor ki “Ben kürtaja karşıyım, hadi liberal kadınlar beni ikna edin.” Geliyor bir liberal kadın, kavga ediyorlar. Liberal kadının sözünü kesiyor ya da öyle bir cevap veriyor ki işte yandakiler yuhluyor muhluyor. Orada insanları tufaya getiriyor. Ama hep bir münazara var. İşte eşcinsel öğrenciler, solcu öğrenciler, liberaller, Müslümanlar. Herkesle böyle karşılıklı konuşuyor.
Bu muhteşem bir TikTok/Reels içeriği aynı zamanda.
Tabii etkileşimi de artıyor. Çünkü bunlar tüm internette yayılıyor işte. Aslında adamın olayı bu, bir kamusal alan da oluşturuyor. Liberaller ile muhafazakârların karşı karşıya geldiği, sağlıklı olmasa da yüz yüze kavga ettiği ortamlar. Tabii bunun da ötesinde, 2020 yılından sonra Trump dünyanın ana akımından dışlanınca bu adam sosyal medyada çok daha izlenir oldu. Kendi yayınlarını, YouTube kanalını kurdu. Yani hem bir kanaat önderi hem bir aktivist ve Trump’ın saha çalışanı, hem kendi başına bir siyasetçi ama bence en önemlisi kamusal alan oluşturan biri. Ve suikasta uğradığı olay da bir münazara.
Bu kamusal alanlar başarılı olabiliyor mu peki, o bunları bir diyalog ortamı oluşsun diye kurmuyor sonuçta?
Çok nefret üreten bir insan, on yaşındaki bir kız tecavüze uğradığı zaman onun kürtajına da karşı olduğunu söyledi mesela. İslamofobik, çok sıkı bir siyonist. Kadın hakları konusunda çok sert. Siyah kadınların beyninin çalışmadığını söyleyecek kadar nefret dolu. Fakat günün sonunda diğer Trumpçılara ve diğer muhafazakârlara göre, karşı tarafla, kötü niyetli de olsa bir angajman içerisinde olan biriydi. O yüzden de vurulması ekstra ses getirdi.
Muhafazakârlığı “cool” hâle getirdi diyebilir miyiz bu adam için ya?
Birazcık öyle. Bu adam dindar biri. Karizmatik biri. Amerika’daki muhafazakârlar daha çok sessiz, sakin, silik tipler oluyor klişesi vardı. Onu tersine çeviren biri. Ama bu adamın özelliği şu; münazaralarda karşı tarafın çok daha üstüne giderek ve rezil etmeye çalışarak bir özgüven kattı muhafazakârlara.
Doğru kelime burada galiba, özgüven.
Evet ve bu özgüvenle insanlar kampüslerde “Ben Trump’çıyım abi” demeye başladı ki 2024 seçimlerinde genç erkeklerde Trump birinci oldu. Demokratlardan çok güçlü bir demografik grubunu kaybetti. Sadece Charlie Kirk yüzünden değil belki ama Charlie Kirk’ün o kültürü oluşturmasının çok etkisi var.

Şey dedikoduları çıktı, adam ölmeden önce “İsrail karşıtı şeyler söylemeye başladı bu yüzden indirdiler” falan. Ben bu söylemlere kamusal anlamda pek rastlayamadım, araştırdım da. “Son dönemde acayip anti-İsrailciydi ve son sözleri Kahrolsun İsrail oldu” türü şeyleri kastediyorum.
Son dönemlerde Epstein’ın İsrail ajanı olabileceğini söylemişti. Bu büyük bir şey tabii. Ama Amerika’daki çoğu sağcı ve kanaat önderi, tabandan gelen tepkiden dolayı İsrail’e tepki gösteriyor. Charlie Kirk’ün İsrail’e olan tepkisi diğerlerine nazaran çok fazla değildi. Bu Epstein olayındaki çıkışı da biraz mecbur kaldığı bir şey. Herkes eleştirirken onun eleştirmemesi tuhaf oluyordu. Ama İsrail konusundan dolayı çok dikkat çeken ve “Offf Charlie Kirk ne dediiii” gibi bir durum yok. Ama Epstein’in İsrail ajanı olduğunu düşündüğünü söylemesi; o büyük bir olay. Ben tabanın tepkisinden dolayı öyle gözüküyor diye düşünüyorum.
Peki başka bir şey daha sorayım. Önce bir tane yaşlı adam yakalandı.
Evet.
Sonra o olmadığı ortaya çıktı, genç bir çocuk yakalandı… Bi saniye yakalandı mı ya, yakalandı di mi?
Yakalandı gözaltında, o işledi cinayeti.
O çatıdan kaçan eleman…
Aynen. 22 yaşındaki Tyler Robinson diye bir çocuk. Bu çocuk mormon, muhafazakâr, cumhuriyetçi ailenin bir çocuğu. Çocuğun oda arkadaşını, üniversitede kimlere eğilimli oldu falan, bunlar araştırılıyor. Cumhuriyetçiler bu çocuk solcu, hatta vuran kişinin trans bir sosyalist olduğunu söylemişlerdi. Fakat çocuk beyaz, erkek ve mormon bir ailenin çocuğu çıktı.
Bu çocuk nasıl yakalandı çok iyi kaçıyordu çatıdan koştur koştur?
Şöyle; babasına gidiyor, babası diyor ki “Sen misin oğlum?” İtiraf ediyor. Sonra intihar etmek istiyor, babası engelliyor. Rahip bir arkadaşına haber veriyorlar. Rahip bir polise haber veriyor. Çocuğu ihbar eden de bir rahip.
Çok iyi.
Di mi? Ama çocuğa cumhuriyetçiler şimdi de şey demeye başlıyorlar. Çocuğun oda arkadaşı var. “O erkekmiş, kadın cinsiyetine geçiyormuş, transmış” deyip yine demokratlara, solculara, translara bağlamaya çalışıyorlar. Ne kadar doğru ne kadar yanlış şu an bilmiyoruz. Cumhuriyetçiler çocuğun sol eğilimli olduğunu düşünüyor. Demokratlar da “Hayır sizden” diyor. Bu çok önemli çünkü cumhuriyetçiler, demokratlar her bir siyasi suikastta kimden bu, cinsiyeti, cinsel kimliği falan bunlara yöneliyorlar. Ve bunları tartışıyorlar. Cumhuriyetçiler coşmuştu demokratlar öldürdü, sosyalistler öldürdü, LGBT öldürdü falan diye. Çocuk beyaz ve erkek çıkınca birden “Aa o çok yanlış yöne yönlenmiş, çok yanlış bir adammış, İsa’yı bulsun” gibi dua etmeye başladılar. Çok ilginç bu da, hani katilin kimliğiyle ilgili bir daha bölündüler. Halbuki zaten böyle cinayetin ortaya çıkmasının sebebi bu kadar kutuplaşmanın olması. O kutuplaşma cinayetin sonrasına da bulaşıyor. Çok şizofrenik bir durum aslında bu.
Trump cinayet sonrası Joe’s Crab adında bir restoran var ya Washington’da, oraya gitmiş ve fotoğrafları gördüm acayip iyi yengeçler, ıstakozlar… Bir gün burada bir deniz restoranına gitmek lazım orada konuşmak lazım aslında bunları.
Evet di mi?
Teşekkürler Yunus Emre.
Rica ederim. Bitti mi?
Evet ya yeterli bence. Çok teşekkür ediyorum, haberleşelim Kurtuluş’a gelince.
İyi geceler hadi.