Yüzyıllık Yalnızlık, Netflix mecrasında izleyicisiyle buluştu
Pek aziz okuyucularım son buluşmamızdan bu yana geçen bir ayda türlü okumalarla iştigâl etmiş buluyorum. Şaşırtıcı değil… Ne televizyonun tuşuna elim vardı ne de vaktimi boşa harcayacak bir meşgâle arayışına giriştim. Ancak pek değerli yardımcım Yasemin bir sabah kahvemle birlikte içeriye şu havâdisle girince, bir hışımla kalktım koltuğumdan; “Mehmed Ragıp Beyciğim, Netflix denen platform Yüzyıllık Yalnızlık’ı yayınlamış, izlemenizi tavsiye ederim…” Şaşırmıştım. “Ne diyorsun sen Yasemin?” diye hiddetlendim. “Onu da mı uyarlamışlar! Bak hele! Marquez’in hârikûlade kalemini, küçük bir ekrana nasıl sığdıracaklar?” diye söylendim. “Bu imkânsız gibi bir şey!” Lâkin genel olarak hayatta ve kültür san’atta pek de yanılmayan muharririniz bu kez yanıldı! Dizi başladı, işler pek başka seyretti. Hârikûlade, fevkâlade bir iş! İnsan düşünmeden edemiyor: Belli ki senaryo seçmede pek de mâhir olmayan isimlerden müteşekkil şu Netflix oluşumu, niçin edebiyatın o bereketli bahçelerinden daha fazla ilham almaz? Hâlâ zihnimde yer eden Ripley uyarlamasını da bu sene hayranlıkla temaşa etmiştim. O da pek hoş idi!
Netflix umut ediyorum ki böyle işler ortaya koymaya devam eder. Aferin çocuklar, böyle devam!
Odysseia’yı Nolan’dan izlemek mi?
Sinema âleminden bir havadis var ki pek mühimdir: Şanlı rejisör Christopher Nolan, yeni eseriyle Homeros’un meşhur destanı Odysseia’ya el atıyormuş! Universal Pictures tarafından neşredilen bu resmî beyan, aylardır dillere pelesenk olan spekülasyonlara nihayet bir nihayet getirmiş. Oppenheimer sonrasında yine büyük bir işe soyunan Nolan, bu kez mitoloji diyarına kendi mühür-i san’atını vuracak gibi görünüyor! Odysseia, vâkıf olduğunuz üzere, Truva Harbi’nden sonra vatanına dönme gayesiyle yıllar boyu sefaletler çeken Odysseus’un sergüzeştini hikâye eder. Lâkin Nolan, bu kadim destanı ne suretle yorumlayacak, epik kıssayı hangi görsel oyunlarla tezyin edecek, işte bu sual zihnimizi kurcalıyor. Vaktiyle bizleri zamanda seyâhat eden astronotlarla, zihnin labirentlerinde dolaşan hırsızlarla tanıştıran bu zat-ı şahane, bakalım izleyiciyi mitolojik bir seyrü seferin büyüsüne ikna edecek mi? Beklenip görülecektir elbet. Amma şu hakikâti peşinen söyleyebiliriz: Sinema dünyasında çıtayı bir kez daha arşa çıkarabilecek bir eser yolda!
Hükûmetin 27 Euro’luk gümrük kararı ve 2024 üzerine kısa bir bahis!
Miladi 2024 yılına veda ettiğimiz şu demde, her köşe bucakta “en iyiler” listelerinin peyda olduğu şu hengâmede, “Mehmed Ragıp Bey, sizden bir liste göremedik, neden?” dediğinizi işitir gibiyim. Amma velâkin, bendenizce ne yazık ki bu mümkün değil. Zira şahsımın istifade ettiği kitaplar ekseriyetle harici memleketlerden gelir. Hele ki gümrük sınırının 27 Euro’ya indiği, memleket ahalisinin yurt dışındaki eserleri tedarik etmesinin neredeyse na-mümkün hâle geldiği şu zamanlarda bu kitapları listelemek de şahsımca biraz snobluktur! Şimdi sorarım size, matbaayı yasaklamak derecesinde sefih bir kararı hayata geçiren bir yönetimin başta olduğu bir ülkede, akademisyeninden talebesine, talebesinden müellifine nitelikli bir üretim beklemesi akıl kârı mıdır? Bu karar, kültür ve san’at muhitimize bir tokat gibidir âdeta. Hülâsâ, derhal ortadan kaldırılması gerekir! Heyhat! Benim dışımda bunu kafasına takan mı var? Entelektüel camiamızın bu vaziyet karşısındaki sessiz tutumu, akıllarda bir soru işareti de bırakmıyor değil. Acaba kültür ve san’at camiasının üyeleri, yurt dışından kitap getirtmiyor, onları takip etmiyor mu! Pespayeliğin dik âlâsı! Hiddetimi mazur görün diyerek devam edeyim. Köşemde 2024 yılına dair birkaç kelâm etmezsem içimde kalır. Zira bu yıl bizleri, pek çok garabetin yanı sıra, bir de Rezonans Kanunu çılgınlığıyla tanıştırdı. Tüm sene boyunca bu meş’um eser konuşuldu desem hata etmiş olmam. Senenin sonlarına doğruysa bir Intermezzo fırtınası esti ki, ellerde hep Sally Rooney’nin kitabını görmek mümkündü. Amma kitap, bendenize sorarsanız, hayal kırıklığından gayrı bir şey değildi. Ahmet Ümit’in Yırtıcı Kuşlar Zamanı kitabı da bu sene neşredildi. Ne ki yıllar evvel takibimden uzaklaşmış bir müellif olması hasebiyle, kitapla ilgili pek bir malûmatım bulunmuyor. Sadece şunu söylememe izin verin: Ahmet Ümit kitabının az konuşulması dikkate alınırsa, yazar başkalarının nazarından da uzaklaşmış görünüyor. Bir fenomen galiba sona eriyor! Şahsımca 2024, Han Kang ve Daron Acemoğlu gibi hem kalemini hem şahsiyetlerini takdir ettiğim iki insanın Nobel Mükâfatları ile taltif edilmesiyle hatırlanacaktır. İlimde ve san’atta bu isimlerin bizlere ilham olması temennisiyle, 2025’in daha hayırlı bir yıl olmasını niyaz ediyorum. Esenlikler dilerim!
Bıyıklı bir muharririn Zarlar adında yeni romanı neşredilmiş
Bıyıklı bir müellifin Zarlar adında yeni bir romanı neşredilmiş. Efendim, açık söylemeliyim ki, bu zâtın eserlerine dair heyecanlanmayı epey zaman evvel bıraktım. Hâl böyle olunca, bu haber bende pek bir kıymet-i havadis taşımıyor. Ancak, asıl dikkatimi çeken, bu vesileyle hâlâ heyecanlanan kimselere zaman zaman rastlamamdır. Lütfen yanlış anlamayınız; bu durumu ne siyasî ne de başka bir zaviyeden değerlendiriyorum. Bendeniz, edebiyat ile insanın hayattaki hususi duruşunu ayırmayı bilenlerdenim. Mamafih, bu muharririn kalemine hiçbir vakit ısınamadığımı beyan etmeliyim. Üslubunu hem süflî hem mağrur hem de Fransızların tâbiriyle prétentieux bulduğumu söylemekten hicap duymam. Bu taze neşredilen havadisi dahi, esasen, bu hislerimi dile getirmek için bir fırsat telakki ediyorum. Seneler evvel, merhum Metin Toker’in irtihal ettiği gün, Engin Ardıç’ın kaleme aldığı bir yazı vardı ki başlığı Yaşıyor Muydu? idi. Ahmet Altan’ın yeni bir eser kaleme aldığını işittiğimde, ben de aynı şaşkınlıkla, lâkin nezaketi elden bırakmamaya azami gayret ederek, benzer bir sual tevcih ettim: Yazıyor muydu?