Türkiye’de kadınların birçok meslek alanında eşitsizlikle karşılaştığı artık gizlenemeyen bir gerçek. Ama bazen, o eşitsizliğin tam ortasında yanan bir ateş, her şeyi baştan yazabiliyor. Malatya’da bir fırının bacasından tüten duman, tam da bu direncin simgesi.

Handan Baydoğan, 47 yaşında, iki çocuk annesi. Eşini kaybettikten sonra ona miras kalan ekmek fırınının başına geçti ve Malatya’nın tek kadın fırıncısı oldu. Ne sermayesi vardı, ne de borcu ödeyecek bir güvencesi. Ama kararlılığı vardı.

Kadın olduğu için sözünü dinlemeyen çalışanlara, “köyde kadın başına olmaz” diyenlere rağmen, sıfırdan başlayarak odun ateşinde ekmek ve pide yapmayı öğrendi. Şimdi o fırın, onun hem geçim kaynağı hem de bir gurur nişanı.

Baydoğan, KAFA+’a ilham veren hikayesini anlattı. Ve özellikle kadınlara bir mesajı var: Bir kadın isterse, hiçbir şeye boyun eğmeden her şeyin üstesinden gelir. Yeter ki gerçekten istesin.

Neden fırıncılığa başladınız?
Bu işi yapmak zorunda kaldım ben aslında. Malum, hayat şartları, geçim sıkıntısı, ev kirası… Eşim, fırını büyük heveslerle kendi köyüne açtı. Sadece yedi ay işletebildi. Bir gün ekmek dağıtırken, aniden kalp krizi geçirerek vefat etti. Bu ani ölümün ardından maddi ve manevi olarak tamamen tek başıma kaldım. İki çocuk, ev kirası, fırından kalan borçlar derken hayatla baş başa kaldım. İlk iki yıl fırına bile gidemedim. Evde yemek yapıp sipariş alarak geçinmeye çalıştım. Sonra fırını kiraya verdim ama kadın olduğum için ne ciddiye alındım ne de düzgün ödeme alabildim. En sonunda kollarımı sıvadım, işin başına geçmek zorunda kaldım. Çünkü başında biri olmayınca işçi de çalışmak istemedi. Fırınım Malatya Akçadağ Develi köyünde. İşçiler buraya gelmek istemedi. Ben de her gün 45 kilometre minibüsle gidip geliyorum. Bir kadın için gerçekten zor şartlar. Ama yılmadım. Yaklaşık bir yıldır, hamurunu da tırnak pidesini de ekmeğini de kendim yapıyorum, kendim pişiriyorum.

Kadın fırıncı olmanın hâlâ şaşkınlık yarattığı bir coğrafyada yaşıyorsunuz. Mesleğe başladığınızda nasıl tepkilerle karşılaştınız?
Bu işe tüm inancımla başladım ama pes ettiğim zamanlar da oldu elbette. “Köyde kadın başına olmaz”, “Çok uzak, sen tek başına nasıl yapacaksın” diyenler hevesimi kırmaya çalıştı. Ama ben yılmadım. Her sabah o fırının kapısını açarken sadece ekmek değil, eşimin yarım kalmış hayalini de tamamlıyorum. O bana kalmış bir vasiyetti gibi hissettim hep.

Fırıncılık kolay bir iş değil. Hele tek başına bir kadınsanız… Sizin için en zorlu tarafı ne oldu?
Sabah ezanıyla kalkmak, köyün ilk arabasına yetişmek, o soğukta, o yolda her gün 45 kilometre yol gitmek zaten başlı başına bir çaba. Ama en zoru ateşin karşısında tek başına durmak. Odun ateşiyle pişiriyorum ekmeği. Kolum yandı, uzun süre kollukla çalıştım. Kışın yollar kapanıyor, fırına gidemiyorum. Ama geçen hafta Akçadağ Derneği bir konteyner ayarladı, kurabilirsem bu kışı daha kolay atlatacağım inşallah.

2023’te yaşadığımız büyük deprem Malatya’yı da etkiledi. O süreç sizin için nasıl geçti?
Depremden sonra her şey altüst oldu. Evimin kirası üç katına çıktı. Evde yemek yapıp sattığım müşterilerin hepsi göçtü. Geçim kaynağım gitti. Fırını açmak bir tercih değil, bir mecburiyet oldu o saatten sonra.

Bugün fırının başında kendi emeğiyle ayakta duran bir kadınsınız. Bu yolda yürüyen başka kadınlara ne söylemek istersiniz?
Kadın isterse her şeyi yapar. Ne kimseye boyun eğer ne de vazgeçer. Ama bir şartla: Gerçekten istemek. Medyanın da hakkını yememek gerek; çevreden gelen “kadın yapamaz” baskısı, çıkan haberlerden sonra azaldı. Saygı gördüm, destek gördüm. Sıfır sermaye ve borçla başladım, şimdi hem fırınım var hem de sesim daha çok kadına ulaşıyor. Kadınlar her yerde olabilir. Fırında da, sahnede de, masada da. Yeter ki istesin.

Fotoğraflar: ERDAL AKBUĞA/MALATYA-İHA