Sıcak bir İstanbul günü, tarih Ağustos 1928’i gösteriyor. Cumhuriyet ilan edileli henüz birkaç sene olmuş, İkinci Dünya Savaşı başlamamış. Çankırılı bir ailenin üçüncü çocuğu olan Edip Cansever, İstanbul’un Fatih ilçesinde doğuyor.
Çocukluğu Fatih’te, istasyonlar arasında mekik dokuyarak, denizin kıyısında geçiyor. Ortaokulu Kumkapı’da, liseyi İstanbul Erkek Lisesi’nde okuyor. Çehov ve Dostoyevski elinden düşmüyor. Yunan ve Latin klasiklerine meraklı. Öğle tatillerinde dama oynuyor.
Babası Kapalıçarşı’da esnaf. Şairin çok sonraları esnaflığa baş koyması şaşırtıcı değil. 1954 yılında Kapalıçarşı’da çıkan yangın, hayatının dönüm noktalarından biri oluyor.
Şiir yazmaya 13 yaşındayken başlayan şair, o günler için ‘‘13-14 yaşındaki her çocuğun yazabileceği birtakım ufak tefek şiirlerdi.’’ diyor. Şiirlerini, Garipçilerin de öğretmenliğini yapan Ahmet Hamdi Tanpınar’a gösteriyor. Tanpınar, fikrinde net: “Hiçbiri şiir değil.”
İlk şiiri, İstanbul dergisinde yayımlandığında 16 yaşında.
Yıl 1947. İstanbul, Yücel, Fikirler, Edebiyat Dünyası ve Kaynak dergilerinde çıkan şiirlerini İkindi Üstü’de bir araya getiriyor. Garipçilerin soluğu yine duyuluyor. Edip Cansever, Melih Cevdet Anday ve Orhan Veli’nin dikkatini çekmeyi başarıyor.
Salâh Birsel’le de aralarında bir yakınlık var. Şairin ünlü Masa da Masaymış Ha şiiri, Salâh Birsel tarafından sevinçle karşılanıyor. Salâh Birsel, şiirin biçimsel özelliklerini nice zaman anlatmış şaire.
Bu dönemde ufukta bir evlilik de görünüyor. Şair, 1947’de aile dostlarının tanıştırdığı Mefharet Hanım’la evleniyor. Nuran ve Ömer adında iki çocukları oluyor.
Nokta dergisinin çıkışı, 1951‘de mümkün oluyor. Edip Cansever, sekiz sayı çıkardığı bu dergide genç şair ve yazarlarla tanışıyor. 1950’lerin sonlarına doğru kendine özgü bir şiir dünyası yaratmaya başlıyor.
Şair, bu sırada Kapalıçarşı’da esnaflık yapıyor. 1954‘teki Kapalıçarşı yangınında dükkânı yanan Edip Cansever, Jak Y. Şalhoşfili’nin kapısını çalıyor. Ortak olmaya karar veren bu ikili, Sandal Bedesteni’nde dükkân açıyor. Kostümlerden, halılara, gümüşten, altına dört dörtlük bir antikacı artık. Ne var ki gerçek bu değil.
Edip Cansever, zaten hiçbir zaman pek sevmediği esnaflığı benimseyemiyor ve dükkânın üst katında şiir yazmaya devam ediyor. İş başında Mösyö Jak. Kapalıçarşı’da geçen bir ömür. Şair, Mösyö Jak için “iyi yürekli bir insan” benzetmesi yapıyor. Sandal Bedesteni’nde şimdilerde Nusr-Et, dükkân işletiyor.
Dirlik Düzenlik, şairin ikinci kitabı. Çabası kendi sesini bulmaya yönelik hep. Bu çabası ancak 1957‘de kıymet buluyor. Orhan Peker’in kapak tasarımını yaptığı Yerçekimli Karanfil, Yeditepe Yayınlarından çıkıyor. Bir yıl sonra gelen Yeditepe Şiir Armağanı ve Edip Cansever artık ünlü bir şair.
O yıllarda Turgut Uyar Dünyanın En Güzel Arabistanı’nı, Ece Ayhan Kınar Hanımın Denizleri’ni, Cemal Süreya Üvercinka’sını yayımlıyor. Birileri İkinci Yeni diyor bu gruba, Edip Cansever’e göre hepsinin şiir anlayışı birbirinden farklı. Tomris Uyar var bir de. Yazar, çevirmen, gazeteci, İkinci Yenilerin şiir dünyasına en yakın isim. Edip Cansever de okumayı sevdiği şairlerden.

1960’ların başında bir mektuplaşma baş gösteriyor, şair ve seramik tasarımcısı Alev Ebüzziya arasında. Edip Cansever, bir satıra “Seni sevmeyi dünyanın en güzel şiiri yapacağım.” cümlesini bırakıyor. Yaklaşık 15 yıl sürüyor bu konuşmalar, 123 mektup, onlarca satır birbirine dost. Mektuplaşma desem de inanmayın, her biri bir şiir aslında. Habil Sağlam, Yapı Kredi Yayınları için hazırladığı kitapta ikili arasındaki ilişkiyi “âşıkane bir dostluk” olarak nitelendiriyor.
Türkiye için sıkıntıların ardı arkasının kesilmediği, siyasi iklimin çıkmazda olduğu yıllar 1960’lar. Ülkenin değişen çehresi, Edip Cansever’in şiirine de yansıyor. Şiirlerinde açık bir ideoloji yoksa da halktan yana olduğu, halkın sorunlarını kendine dert edindiği ortada. Materyalizm, sosyalizm düşünüyor; Nazım Hikmet okuyor, Türkiye İşçi Partisi’ne üye oluyor.
1969’da İlhan Berk’e yazdığı mektupta kaleminden “Gel İstanbul’a. Konuşmadan dolaşalım. Tepelere çıkalım tepelere, uçmayı duymak için. İnimdeyim, dükkânın üstünde. Şiir, belki biraz şiir.” sözleri taşıyor.
Dükkân dediği, Kapalıçarşı. Bir gün Erdal Öz, Sandal Bedesteni’ndeki dükkâna ziyarete geliyor. Edip Cansever, Mendilimde Kan Sesleri’ni çoktan yazmış, Ahmet Abi’ye seslenmiş.
“Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.”
Erdal Öz, Defterimde Kuş Sesleri kitabında anlattığına göre Ahmet Abi’yle tanışıyor. Edip Cansever’in şiirinde bahsettiği Ahmet Abi’nin, Ahmet Gayretli olduğuna yönelik inanç da edebiyat dünyasının merkezinde. Ahmet Gayretli türlü sebeplerden hapse giriyor, eskinin solcularından. Yolu bir dönem İstanbul’a düşüyor, Edip Cansever’le o sıralarda tanıştığı iddialar arasında. Tufan Taştan imzalı Sen Ben Lenin filminde ‘‘Ah güzel Ahmet abim benim.’’ repliğinde hayat bulanın da Ahmet Gayretli olduğu hâkim kanı.
Edip Cansever, şiirde giz yaratmaya, abartmaya ve olağanüstülüğe inanıyor. Az sayıda düz yazı kaleme aldığı ileri sürülse de şairin 30’dan fazla düz yazısı var. Bir yerde kesiliyor bu üretim. Hatta yıllar sonra Varlık’ta düz yazı yazmayışının sebeplerini şöyle açıklıyor: “Yalnızca şiir düşünüyorum. Biraz da tembellik denebilir, ama şiirden başka hiçbir yazı biçimi beni ilgilendirmiyor artık.”
1976‘tan sonra şair tam da dediği gibi, sadece şiiri düşünmeye başlıyor. 1976’da yayımladığı Ben Ruhi Bey Nasılım, Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’ne layık görülüyor. Ben Ruhi Bey Nasılım, şairin yıllarca aklında tuttuğu, düşündüğü bir şiir. Şiirde ne anlatmak istediğini açıklarken de bir an durup nefes alıyor, “Şiiri açıklayan tek şey şiirdir, şiirin kendisidir.” sözleri de serzeniş adeta.
Tema kaygısı yok. Farklı temaları denemekten çekinmiyor. Deniz, tarih ve coğrafi güzelliklerinden esinleniyor. Doğa ve insan ilişkileri de ön planda. Şiirinde düz yazı ve tiyatro detaylarını görmek mümkün. Zaman zaman kapalı anlatımları benimserken toplumcu yönünü asla kaybetmiyor. Büyük şehrin küçük insanı onun için bir model. Yalnızlık baki. Kalabalıklar içindeki yalnız insan portresi Edip Cansever’in yansıması.
Çiçek Pasajı uğrak noktası. Mart 1981’de Neşe Restoranda çekilen o meşhur fotoğrafta herkes var. Ekip kalabalık: Can Yücel, Edip Cansever, Tomris Uyar, Tunga Uyar, Turgut Uyar, Pertev Tunaseli, İsa Çelik, Nezihe Meriç, Salim Şengil, Muhteşem Sunter, Mehmetcan Köksal, Dürnev Tunaseli, Ömer Uluç. Ölmemeyi kutluyorlar, bir yıl daha hayatta hepsi.
Yaşamı boyunca 17 şiir kitabına ismini yazan şair, akıllarda lirik şiirin bekçisi olarak kalıyor. 1985’te yayımlanan Oteller Kenti, vefatından önceki son kitabı. Kitabın yayımlanmasından bir yıl sonra Bodrum’da beyin kanaması geçiriyor. Tedavi için İstanbul’a getirilen şair 58 yaşında hayata veda ediyor. Ölümüne notu, yakın arkadaşı Cemal Süreya düşüyor: ‘‘Yeşil ipek gömleğinin yakası/ Büyük zamana düşer/ Her şeyin fazlası zararlıdır ya/ Fazla şiirden öldü Edip Cansever’’.
