New York bu hafta yine bir müzayede çılgınlığının eşiğinde. Nedeni: Frida Kahlo’nun bir otoportresi. Özel bir koleksiyonerin satışa çıkardığı “El sueño (La cama)”, yani “Rüya (Yatak)”. Eser 20 Kasım’da açık artırmaya giriyor. Açık artırma şimdiden uzmanları bile heyecanlandırdı. Öyle ki tablo tarihte bir kadın sanatçıya ait en pahalı eser olabilir. Şu an rekor, Georgia O’Keeffe’nin 1932 tarihli “Jimson Weed/White Flower No.1” tablosuna ait; eser 2014’te 44.4 milyon dolara satılmıştı.
Sotheby’s, Kahlo’nun eserine 40 ila 60 milyon dolar arası bir değer biçiyor. 1954’te hayatını kaybeden Kahlo, aslında ikinci sıradaki rekorun da sahibi. 1949 tarihli “Diego y yo” (“Diego ve Ben”) 2021’de 34.9 milyon dolara alıcı bulmuştu. Ama ne yazık ki bu milyonlar hâlâ erkeklerin rekorlarının gölgesinde. Kahlo’nun tablosu 60 milyon doları görse bile, Leonardo da Vinci’nin “Salvator Mundi”sinin dudak uçuklatan 450.3 milyon dolarlık satışının yanına yaklaşamayacak. Evet, fark bu kadar büyük.
Bu uçurum güncel sanatçılarda da devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Louvre’un kalıcı koleksiyonuna giren ilk çağdaş kadın sanatçı olan Güney Afrikalı Marlene Dumas, yaşayan bir kadın sanatçı için kırılan en yüksek satış rekorunun da sahibi artık. Yarı çıplak bir kadını betimleyen büyük boyutlu “Miss January,” Mayıs ayında 13.6 milyon dolara satıldı. Bu, Jenny Saville’in 2018’deki 12.4 milyonluk rekorunu geçmiş oldu. Ama yine de Jeff Koons’un yaşayan bir erkek sanatçı için geçerli 91 milyon dolarlık “Rabbit” satışıyla kıyaslanınca… Oradaki fark hâlâ Everest gibi. Peki bu devasa uçurumun sebebi ne?

Mizojeni, ageism (yaşçılık) ve erkek egemen müzayede-müze dünyası
Oxford Üniversitesi’nden ekonomist Renée B. Adams’ın 2021’de yayımlanan “Gendered Prices” araştırması, aynı tabloların yalnızca sanatçının ismi erkek görünüyorsa daha yüksek rakamlar aldığını ortaya koymuş. İki gruba gösterilen yapay zekâ üretimi eserler… Aynı iş… Sadece birinde sahte bir erkek imzası var. Ve sonuç: erkek imzalı eser daha “değerli.” Adams’ın yorumu sert: “Sanat piyasasındaki cinsiyet uçurumu, tüm maaş uçurumu tartışmalarını gölgede bırakıyor.”
Sanat tarihçisi Helen Gørrill’in araştırmaları daha da sarsıcı. Büyük müzayedelerde satışa çıkan 5.000 tabloyu incelemiş. Sonuç: Bir erkek imzası, tablonun değerini yükseltiyor. Kadın imzasıysa değersizleştiriyor. Gørrill’e göre asıl sorun müzeler. Çünkü müzeler kadın sanatçıları yeterince toplamıyorsa, koleksiyonlar erkek ağırlıklı oluyorsa, piyasanın referans çerçevesi de erkeklerden oluşuyor. Koleksiyoner neye değer atacağına bakarken müzelerin “onayladığı” yapıtları takip ediyor.
Biz, Frida’nın rüyasının müzayede salonlarını sallamasını umuyoruz, evet. Ama asıl hikâye, o rüyanın hâlâ neden bu kadar pahalıya mal olduğunda. Kadın sanatçılar için hâlâ cam tavan çok düşük, yol çok uzun. Kahlo’nun tablosu rekor kırsa bile, eşitsizlik değişmiyor. Sadece daha daha görünür hâle geliyor. İtalyan koleksiyoner Valeria Napoleone yıllardır yalnızca kadın sanatçılardan eser topluyor mesela. 1997’de başladığında “Neden kadınlar sırf kadın oldukları için dışarıda bırakılıyor?” diye soruyormuş. Bugün üç farklı şehirde 560 eserlik bir koleksiyona sahip. Amacı: “Tarih boyunca susturulan kadın seslerinden bir koro kurmak”. Hiçbir şeyi sona erdirmeyecek, ama bir şeyleri değiştirebilecek bir başlangıç. Değişim böyle böyle gelecek, küçük kar topları büyüyüp devasa çığlara yol açacak. Biz umutluyuz, peki ya sen sevgili okur?