Hasçelikler and the City, ana akıma okkalı tokadını çarparak çoğu yüksek bütçeli projeyi solladı ve fenomen bir internet dizisi hâline geldi. Her yerde adından söz ettiren yapım, yüz binlerce tık alıyor; karakterleri ve yan projeleriyle çevresinde âdeta bir kültür çemberi oluşturuyor. Nesly, aile baskısı altında saf ve naif bir kız; kendine kurduğu gerçekliğe inanarak yaşamaya çalışırken gönlümüze taht kuruyor. Bu dünyada huzuru ararken, kuzeni Buse onun en büyük kâbusu olarak izleyiciyi hem sinirlendiriyor hem de ekrana bağlıyor. DJ Fatosh’un etkinlikleri “sold out” oluyor, CakA’nın parodi rap şarkısı listelere girip rekorlar kırıyor. Peki, nasıl oldu da Hasçelikler, herkesin konuştuğu bir fenomene dönüştü? Gelin Hasçelikler’in esas kızlarına; Nesly (Sude), Fatoş (Nergis), Buse’ye (Elifnaz) bizzat soralım ama ondan önce şunu anlatayım: Hasçelikler dizisine ben de Uğur karakteri olarak dâhil oldum. Dizide Uğur, toksik bir erkek olarak kız arkadaşı Buse’nin hayatını karartıyor. Maddi yükü olan bir “man-child” olarak Buse’ye bağımlı yaşıyor. Buse’yi hem manipüle ediyor hem aldatıyor hem de onun zayıf sosyal bağlarından faydalanarak duygusal baskı uyguluyor. Hikâyedeki bu karmaşık ilişki dinamikleri, Hasçelikler’in derinlikli anlatısına çok önemli bir katman ekliyor.

Hasçelikler, güçlü kadın hikâyelerini merkeze alan, feminen dayanışmanın ön planda olduğu bir yapım. Bu “girl safe space” içinde kendimi o kadar rahat hissediyorum ki çekimler büyük bir keyfe dönüşüyor. Küçükken ablalarım Barbie’leriyle senaryolar yaratırken ben de Action Man’imle o hayal dünyalarına dâhil olur, büyük bir mutluluk duyardım. Benim gibi, tam anlamıyla erkek dünyasında kendine yer bulamayan, kabul görmeyen küçük bir erkek çocuğu için unutulmayacak bir deneyim olurdu. Bugün Hasçelikler setinde o saf heyecanı ve mutluluğu tekrar yaşıyorum. Onların arasında; Sude, Elifnaz, Nergis ve Zan’ın yanında kendimi görülmüş hissediyorum.

Bu büyülü atmosferin arkasındaki BelkısTV CEO’muz, Sude Belkıs; Hasçelikler’i sadece bir dizi olarak tasarlamamış, aynı zamanda bir kadın enerjisi kutlamasına dönüştürmeyi başarmış. Her detayda onun ince düşüncesini ve samimiyetini hissediyorsunuz. Sude, o tarifsiz “kız neşesi”ni, herkesin paylaşabildiği somut bir duyguya dönüştürmeyi başarmış. Sete, yani Sude’nin evine adım attığınız anda bir çekim ortamından çok, sıcak bir kahve sohbetine eşlikçi olarak dâhil oluyorsunuz. Kahvemizi içip laflarken bir noktada rollere girmeye başlıyoruz ve o noktada kayıt tuşuna basılıyor. Ben Türkiye’de ilk defa böylesi sıra dışı bir metotla karşılaşıyorum, deneyimliyorum. Doğaçlama bile değil, doğaçlamanın sub-genre’sı suretinde kendi yarattıkları yenilikçi bir yöntem; Sude’nin tabiriyle “yetişkin evciliği”. Herkes birden gerçeklikten koparak inandığı kimliğe bürünüyor. Çekim zamanının geldiğini, ortamın o atmosfere girdiğini her birimiz hissediyoruz ve birden kayıt başlıyor. Deniz oturumu kapatıyor ve Uğur’a dönüşüyorum; birden Buse’yi kıskanmaya başlıyorum. Hasçelikler, hikâyesiyle ve oyuncu kadrosuyla bir dizi olmanın ötesinde, bir topluluk hissi yaratıyor. Bu komünitede yer almak ve Uğur karakterine hayat vermek benim için sadece bir oyunculuk deneyimi değil, aynı zamanda keşfetmediğim yönlerimle tanıştığım bir yolculuk. Bol gullüm ve roleplay’lerin harmanlandığı bu dünya, ömrüm boyunca hatırlayacağım bir anı olarak kalacak. Teşekkürler Sude. Her birimize sadece bir dizi değil, gerçeklikten az da olsa kaçabildiğimiz bir yuva armağan ettiğin için.

Kızlar Hasçelikler’in ortaya çıkışı nasıl oldu? Böyle bir fikir nasıl aklınıza düştü? Yeni tanışanları aydınlatalım.

Sude: Aslında çıkışını ilk bölümde izliyoruz. Ben YouTube’a farklı karakter yaratıp o karakter olarak bir şeyler yaşadığım vlog tarzı deneyimler yapmak istiyordum (tanımadığımız insanların düğününe gitmek gibi). Ama yaptığımız deneyimden çok, karakterler arasındaki diyalog keyif verince biz de bir bölüm daha yapalım dedik. Sonrasında hikâyesel olarak izleyici ve biz de karakterleri merak etmeye başladık. Benim en çok yapmayı istediğim şey de buydu aslında. Zaten elimizde varken kaybetmek istemedim. Devam ettik.
Nergis: Evet, bir gün önce harika bir girls night yaşamıştık, yarın tanımadığımız birinin düğününe gideceğiz dediler. Ben de dâhil olmak istedim ve olan oldu.
Elifnaz: İlk bölüm çok sihirli geliyor bana bu yüzden! Biz doğaçlamaya başladıkça dinamikler oturdu; akrabalıklarımız, mesleklerimiz, yaşlarımız… Sonra güne öyle devam ettik ve çıkamadık rolden.

Dizideki karakterler gerçekten tanıdığınız insanlardan mı esinlenildi yoksa tamamen hayal ürünü mü?

Elifnaz: Spesifik olarak bir kişi yok ama hepimizin yaşantıları var. Gözlemle topladığımız aile dinamikleri, konular, giyim-kuşam… Mesela Buse karakteri kesinlikle hepimizin tanıdığı insanlardan özellikler taşıyor. Bence en özeli de bu. İnsanlar da ilgi duymaya başladıkça ve diyalogları anlayınca birbirimizden çok da farklı olmadığımızı anlıyoruz. Ne kadar farklı dinamiklerle büyüsek ve yaşasak da birbirimize “relate” edeceğimiz yerler çok.
Sude: Çocukken, gençken tanıdığım arkadaşlarımdan ve kendimden bir şeyler var. Uzakta değil. Verdiğim bilgiler ve sohbetler konusunda bazen annemin bana anlattığı şeylerden esinleniyorum. En son ailecek bir kahvaltı yaptık bir akrabamızda. Sohbetin birebir aynısı davranışlar falan… “ALLAH’IM NE KADAR HASÇELİK bir durumdayım şu an” dedim. Ben genel yaşantımdan ilham alıyorum yani.
Nergis: Aslında ben alter egomu yaşıyorum biraz ve internette gördüğüm bazı kişiler, her zaman akıl veren ve hep elleriyle konuşan halalarım, görmüş kuafördeki ablalar… Herkesin çevresindeki “o” kızlarız.

Hasçelikler’in bu kadar sevilmesini bekliyor muydunuz yoksa “Biz yaparız, gülen güler” gibi bir motivasyon mu vardı?

Sude: “Biz yaparız gülen güler” diyorduk, hâlâ bu motivasyon devam. BelkısTV kitlesinin seveceğini biliyordum. Genel olarak hikâye anlatmalı, karakter yaratmalı içeriklerim hep sevildi. Ama kitlemizin çok dışına taşacak kadar tüketileceğini düşünmemiştim.
Nergis: Ben de bu kadar büyüyeceğini tahmin etmemiştim. Çok mutluyum.
Elifnaz: Biz kendi aramızda da bu şekilde motive oluyoruz. Biz eğleniyorsak ve içimize siniyorsa bu his insanlara da geçiyor. Resmen evcilik oynuyoruz, bu sefer bebeklerle değil, kendimizle. İnsanlar da bu yüzden oyuna dâhil olabiliyor.

Çekimler sırasında yaşadığınız en absürt ya da unutamadığınız olay neydi?

Nergis: Biz zaten uzun zamandır yakın arkadaş olduğumuz için hepsine unutamayacağımız anılar gibi bakıyorum. Ama en absürdü bence, tamamen plansız bir şekilde Maltepe sahilinde parkta çocuk gibi eğlenip saatlerce rol yapmamız olabilir.
Sude: Çok var… Hatta diyorum ki kameranın arkası olarak da YouTube’a dizi gibi bir şey çeken insanların yaşadığı saçmalıklar diye bir seri olur. Çekimi benim 1+1 60 metrekare evimde yapıyoruz. İmkânlarımız kısıtlı. Bir bölümde yan komşu kapıya çıkıp kızdı ses yapıyoruz diye, kavga ettik. Ve bunun da kamera kaydı var mesela. Stresten ağlamıştım.
Elifnaz: Mesela yine ilk bölümden örnek vereyim. Düğüne giderken yolda çekmeye ve oynamaya devam ettiğimiz için taksici abi bizim gerçekten yolda kavgaya tutuşan bir aile olup da bir düğüne katıldığımızı sanmıştı. “Size kolay gelsin valla…” dediğini hatırlıyorum.

Bence karakterlerin ağzından çıkan her replik ikonikleşerek, adeta Gen-Z atasözüne dönüşüyor. Bunlar doğaçlama mıydı?

Sude: Evet, o diyalogların çoğunluğu doğaçlama. Sadece aklımıza bir şaka gelirse paslaşıp ilerliyoruz. Genel olarak konuşmalar doğaçlama, sadece akış önden belirleniyor. Ama o da her an değişebilir yani.
Elifnaz: Kendi aramızda da bazen birbirimizin sözlerine takılıp kalıyoruz. Ben mesela artık hazırlanırken aynada kendime “Ben zaten süslü bir kadınım… Senin gibi değilim” diyorum.
Nergis: Komik bir şekilde hepsi doğaçlama!

Türk aile yapısını böyle eğlenceli ve eleştirel bir şekilde anlatmak tepki çekti mi hiç?

Elifnaz: Genellikle insanlardan sevgi dolu sözler işitiyoruz. Özellikle kadın karakterlerin baskın olduğu bir içerik olması insanları “safe” hissettiriyor, en çok duyduğum yorum bu ve bu beni en mutlu eden kısmı.
Nergis: Çoğu kişi bunları yaşadığı için eleştiriden çok “Kendimi gördüm, üzüldüm ya da güldüm” gibi şeyler söylüyor. Biz de yaşadık, yaşıyoruz.
Sude: Hiç kötü tepki almadık. İnsanlar genelde o ortamda bulunduklarını hissettikleri için olumlu yorumlar yapıyor.

Diziyi izleyen eski arkadaşlarınızdan veya ailenizden “A bu ben miyim” gibi tepkiler aldınız mı?

Nergis: Evet, kullandığım random isimler ya da hareketleri çokça “Bana mıydı?” ya da “Burada x kişisini mi oynadın?” diyenler çok oluyor.
Elifnaz: Yakınlarımdan almadım. Ama bazen karşılaştığım insanlardan “Biliyor musun, ben kredi çektim gerçekten” yorumları alıyorum. “Ödüyor değil mi?” diyorum.
Sude: Ben izleyicilerden mesaj çok alıyorum. Birebir yaşadığı durumları izlediklerini söylüyorlar.

Hasçelikler, özellikle düşük-orta gelirli ailelerden gelen genç kızların kendilerinden bir şeyler bulduğu bir yapım oldu. Bu sizi nasıl etkiledi? Onlardan aldığınız geri dönüşler arasında sizi en etkileyen neydi?

Elifnaz: Beni en çok etkileyen kısmı herkesin kendinden bir parça bulması. Aslında ne kadar “oyun oynasak” da her şeyin çok gerçek yerlere dokunduğunu anlıyorum ve insanların sevecen tavrını da buna bağlıyorum. Anlaşılmış hissetmek gibi.
Sude: Çok var. İzleyici hemen bağ kurdu ve gerçekten çok duygusal, içten mesajlar alıyorum. “Genç Kız Kalbi” bölümündeki yorumlar çok ayrı. Benim genel olarak üretimde isteğim hep kadınlara hitap etmek ve kadın hikâyeleri işlemek. Önceden Belkıs TV yayınlarında da işledik bu konuları. O yüzden takipçilerimle hep konuştuğumuz, paylaştığımız hislerdi. Böyle de devam etmesini istiyorum.
Nergis: İnsanların eve gelince yemek yerken gülerek izlediği bir iş yapmak benim çok hoşuma gidiyor. “Çok depresif dönemimdeydim, siz iyi geldiniz” gibi yorumları duymak mesela… Ayrıca kendi sosyal medyamdan bana derdini anlatan, beni bir abla gibi gören tatlı insanlar var ve biraz iyi gelebilme fikri bile beni çok mutlu ediyor.

Hasçelikler’de her karakterin kendi dünyası o kadar iyi işlenmiş ki sanki hepsinin katmanlı ve upuzun hikâyesi varmış gibi hissediyoruz. Bu evreni bu kadar zengin ve anlamlı kılmayı nasıl başardınız? Karakterlerin derinlik kazanması bilinçli bir tercih miydi, yoksa süreç içinde mi şekillendi?

Sude: İlk karakter derinleşmesi Neslihan oldu. Aslında o haftalarda kızlar yoğun oldukları için denkleşemedik, elimde bir tek ben vardım, o yüzden Nesly’i tek başına görelim dedik. Ama aklımda zaten onun hep komik karakter olarak gözükmesi ve insanların gözünde alay edilmesi durumunu kırmak vardı. Evet komik ama sen de o’sun, ben de o’yum. Seyircinin gülmek için açtığı bölümde ters köşe yapmak istedim. Sonrasında aslında başka bölümler geldi ama her bölüm bir karakteri öne çıkaracak şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bir bölümde Fatoş DJ oluyor; bir bölümde CakA karakteri genç kızların sevgilisi oluyor. Buse’nin de derinlerine ineceğimiz bir bölüm gelecek mesela. Bir de Fatoş için ayrı bölüm düşünüyorum. Çünkü güldürmekten ziyade anlatmak istiyorum. Ve hepsi hayatın içinden kişiler. Tabii bir dizi gibi yazılmış olsa en baştan daha keskin ve net olabilirdi bazı şeyler. Şimdi biz de karakteri tanıya tanıya ilerliyoruz. Bu deneyimi seviyorum.
Elifnaz: Sude genellikle “Aklıma bir şey geldi. Sence…” diye başlayan bir mesaj atıyor ve orada biz üstüne koyarak derinleştiriyoruz. Ama küçük hareketlerden, detaylardan da bu derinliği yakalayanlar oluyor bazen. (Bu tarz yorumlar beni en çok mutlu eden yorumlar oluyor). Mesela Buse, benim karakterim, yavaş yavaş anlaşılan bir karakter. Onun Ferhundeliğinin daha da derinine ineceğiz. Buse aslında iyi niyetli bir kız.
Nergis: Hepimiz insan gözlemlemeyi ve sosyalleşmeyi çok sevdiğimiz için karaktere daha başlarda bir hikâye yazmış olduk. Daha sonra akışlara, aramızdaki dinamiklere göre süreçte derinleşti.

Çekimler ve kurgu sürecindeki emeğinizi, o süreçte ne kadar çabaladığınızı en iyi ben bilirim. Peki, yarın öbür gün büyük bir yapım şirketinden teklif gelseydi, Hasçelikler’i daha yüksek bütçeli bir proje yapmayı düşünür müydünüz?

Elifnaz: Bilmiyorum nasıl olurdu. En önemli şey hissini korumak bizim için.
Sude: Bence telefon kamerasıyla doğaçlama çekim bir stil, bir tavır oldu. Bu işin tadı bu. Hasçelikler değil de belki farklı bir versiyonu olabilir. Ya da bambaşka bir hikâye olabilir. Benim böyle düşüncelerim var. Zaten yapmak istediğim bir şey bu. Ama profesyonel ekip olsa da çekim tarzı olarak bu doğallığı kaybetmek istemem asla.
Nergis: Ben kesinlikle bu samimiyetin bu şartlarda geçtiğini düşünüyorum.

Sizce bir persona’ya girmek ya da bir karakteri yaratıp oynamak bir tür güvenli alan yaratma yöntemi mi?

Sude: Bence insan arada kendini değiştirmeli, bir gün başkası olarak yaşamalı. İyi geliyor. Ben Neslihan’dan story-post atarken çok keyif alıyorum. Onun gibi sinirlenmek, onun düşündüğü şeylere kafa yormak. Hatta moralim bozuk ve üzgünken Neslihan’dan story paylaşıyorum.
Elifnaz: Biz birlikte bu dünyayı kurduktan sonra ben fark ettim ki zaten her gün kendimiz olarak bile bir tarafımızı performe ediyoruz! Sabah giyinirken “Bugün nasıl hissediyorum acaba, ne giysem?” demek gibi bir şey benim için. Bazı günler daha çok Buse’yimdir.
Nergis: Ben her gün farklı bir karakter gibi uyanıyorum ama Fatoş’u çok içselleştirdim. Bazen gerçekten yapmak istediğim göndermeleri ağır sözlerle Fatoş’tan paylaşmak, üzgünsem orada dertlenmek… Normalde yapmayacağım şeyleri Fatoş’la yapmak çok hoşuma gidiyor.

Hasçelikler’deki diyaloglar o kadar samimi ki sanki kamera yokmuş gibi hissettiriyor. Doğallığı yakalamak için özel bir şey yaptınız mı?

Elifnaz: Dediğim gibi, evcilik oynuyoruz. İnsanlar da bu oyuna katılıp rahat hissedebiliyor. Birbirimizin çocukluk içgüdülerini tetikliyoruz.
Sude: Gündelik hayatımda role girdiğim olmuyor ama bu çok soruluyor. Daha o kadar delirmedik. Doğal olmasının sebebi, o an öyle yaşıyor gibi hissetmem.
Nergis: Sosyal medya sayesinde aşırı interaktif olduğundan bazen gerçeklik algım kayıyor. Gerçekten Fatoş diye birinin olduğuna inanıyorum ama onun ben olmam hâlâ çok komik geliyor.