3 Temmuz 1985’te vizyona giren Back to the Future (Geleceğe Dönüş), tam 40 yıldır hem sinema tarihine hem de popüler kültüre yön vermeye devam ediyor. Zaman yolculuğunu yalnızca bilimkurgu türüne değil, gündelik dilimize, hayal gücümüze ve hatta politik esprilere kadar taşıyan bu film, bugün bile referans verilen bir kült haline geldi.
Michael J. Fox, Christopher Lloyd ve Lea Thompson’ın başrollerinde yer aldığı film, aslında birçok stüdyo tarafından “fazla riskli” bulunup defalarca reddedilmişti. Ta ki Steven Spielberg yürütücü yapımcı olana kadar… Yönetmen Robert Zemeckis ve senarist Bob Gale’in dört yıl boyunca 40’tan fazla kez ellerinde senaryoyla kapı kapı dolaşması boşuna değildi. Çünkü doğru zaman geldiğinde film, yalnızca gişe rekoru kırmakla kalmadı; tarihe geçti.
Guardian’a konuşan senarist Bob Gale, başarının sırrını “her şeyin doğru zamanda doğru yere oturması” olarak tanımlıyor. Marty ile Doc arasındaki dostluğun samimiyeti, filmin absürtlüğü ile duygusallığı arasındaki dengesi ve Michael J. Fox’un yerinde kararı… Hepsi bir araya geldi. Öyle ki Fox’un rolü başta Eric Stoltz’a verilmiş, ancak “fazla ciddi” bulununca film durdurulup baştan çekilmişti. Bugün hâlâ konuşulmasının nedenlerinden biri de bu cesur ve isabetli kararlar. Ama belki de Geleceğe Dönüş’ü bu kadar kalıcı kılan, zamanın kendisine dair sorduğu evrensel sorular: “Ben buraya nasıl geldim?”, “Annemle babam nasıl tanıştı?”, “Onlar da bir zamanlar benim yaşlarımdaydı…” Bob Gale’in dediği gibi, küçük bir çocukken bu farkındalıkla yüzleşmek sarsıcı olabiliyor. Film de tam olarak bu merakın, nostaljinin ve hayretin peşine düşüyor. Elbette işin bir de zamansal bağlamı var. Thompson’ın dediği gibi, bugün böyle bir film çekmeye kalksak, 30 yıl geriye gittiğimizde 1995’e varırdık. Yani CD çalarlar, Windows 95 ve kablosuz ev telefonları… Ne kadar farklı hissedebiliriz ki?

Oysa Marty 1985’ten 1955’e gittiğinde neredeyse başka bir gezegene inmiş gibi hissediyordu. Hem estetik hem de kültürel fark o kadar büyüktü ki bu fark, filmin dramatik çatısını taşıyordu. Ayrıca filmin dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan tarafından sahiplenilmesi de başka bir kırılma noktasıydı. Filmde Doc’un Marty’e başkanı sorması ve Marty’nin “Ronald Reagan” demesi üzerine Doc’un verdiği “Oyuncu olan mı? Peki başkan yardımcısı kim? Jerry Lewis mi?” tepkisi, Reagan’ı o kadar güldürmüş ki filmi geri sardırmış. Hatta 1986’da bir kongre konuşmasında filmin meşhur repliğiyle seslendi: “Gideceğimiz yerde yollara ihtiyacımız yok.”
Yani Geleceğe Dönüş sadece bir zaman yolculuğu hikâyesi değil; zamanı da yanına almış bir kültürel hafıza arşivi. 40 yıl sonra bile hâlâ izleniyor, anılıyor, tartışılıyor. Çünkü bazı filmler sadece dönemini anlatmaz; dönemin ruhunu da inşa eder. Marty’nin dediği gibi: “Hey Doc, bu çılgınca!” Ama belki de tam da bu yüzden hâlâ bu kadar seviliyor.