O zaman Milliyet Gazetesi’nin EP (Ekonomi Politika) Dergisi’nde foto muhabiri olarak çalışıyordum. Ankara’dan Sivas’a Pir Sultan Abdal Kültür Etkinliklerini izlemeye giderken, 2 Temmuz tarihinin takvimlere utanç günü olarak geçeceğini bilmiyordum. Böyle bir olayla, acıyla karşılaşacağım aklımın ucundan bile geçmedi. Ankara’dan Sivas’a 1 Temmuz Perşembe sabahı vardık, ulaşır ulaşmaz etkinlikler başladı. İlk gün her şey yolunda gibi gözüküyordu. İkinci gün Buruciye Medresesi’nde yazarların imza etkinliği vardı. Medrese’nin yakınında bulunan camilere cuma namazı için toplanan kalabalık, etkinlik için orda olanlara ters bakışlarla bakıyordu. Yerel bir gazetenin muhabiri, bana haberlerinin kullanılmadığını, haberleri yöneticilerin yazdığını, olaylar çıkabileceğini söyledi. İmza etkinliğinin ardından, Ankara’dan gelenler Madımak Oteli’ne öğle yemeği için geri döndüler, öğleden sonra da Banaz’a geçilecekti.
Cuma namazından çıkan kalabalık Kültür Merkezi ve Madımak Oteli’nin etrafında toplanmaya başladı. Polis barikat kurmuş kalabalığı otele geçirmiyor ama kalabalığın taş atmasına ses çıkarmıyordu. Kalabalık, “cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak” ve benzeri sloganlar atarak oteli taşlıyordu. Hava kararmaya başlarken otel önünde bulunan araçlar ateşe verildi. Otelden de dumanlar çıkmaya başlamıştı. Kalabalığı ve polis barikatını aşarak otele ulaşmaya çalıştım ama mümkün olmadı. Alternatif bir yol bulmak için yerimden ayrıldım ve başka bir sokaktan otele doğru ilerlemeye başladım. Tam otele yaklaşırken jandarmanın havaya ateş açtığını duydum. Kalabalık üzerime koşarak gelmeye başladı. Kendimi bir duvar arkasına atarak ezilmekten kurtuldum. Artık sokak boşalmıştı ve ben hemen otelin önüne koşarak gittim. Otelden baygın olduğunu düşündüğüm insanları çıkartıyorlar, ağızlarına birer kaşık yoğurt verip ambulanslara veriyorlardı.
Otelden çıkarılanların fotoğraflarını çekerken itfaiye merdiveninden dumanlar arasında iki kişinin indiğini gördüm. İtfaiye aracının üzerinde bulunan sakallı bir kişi (Daha sonra o kişinin Cafer Erçakmak, Sivas Belediye Başkan Yardımcısı olduğu anlaşıldı) kancalı itfaiye sırığıyla inenlere ağza alınmayacak hakaretler savurarak vurmaya çalışıyordu. Merdivendekiler biraz daha aşağı inince önde olanın Aziz Nesin, (Diğer kişinin Yazar Lütfi Kaleli olduğunu sonra öğrendim) olduğunu gördüm.
Aziz Nesin ve Lütfi Kaleli itfaiye aracının üzerine gelince arbede yaşandı ve Aziz Nesin itfaiye aracının üzerinden aşağı düştü. Aşağıdan biri Aziz Nesin’i yere düşmeden havada kucakladığı gibi ambulansa bindirdi. Kurtarma çalışması yapanlar “otelde kimse kalmadı” dedikten sonra duvar üzerinde oturan askerin yanına ben de oturdum. Askerin şu sözünü hiç unutmuyorum “Biz 4 kere geldik 4 kere çektiler. Bize emir verselerdi bunların tozunu atardık.”
Otel ve etrafı tamamen boşaldıktan sonra yangından kurtarılanların durumlarını öğrenmek için hastaneleri dolaşmaya karar verdim. Bir taksiyle ilk önce otelin en yakınındaki SSK hastanesine gittim. Acil servisine girince koridorda yerde 4’erli 3 sıra halinde yatan cesetleri görünce şok oldum. Benim otelden çıkartılırken baygın diye düşündüğüm insanlar meğerse hayatlarını kaybetmiş. Benim şoktan çıkmamı bir doktorun “Bunların fotoğraflarını çek de aileleri gelip alsın,” sözleri sağladı. Koridorda yerde yatanların fotoğraflarını acı içinde çektim.

Fotoğrafın hikâyesi: Yanan Madımak değil, insanlıktı
Hamza Şahin
Otelden çıkarılanların fotoğraflarını çekerken itfaiye merdiveninden dumanlar arasında iki kişinin indiğini gördüm.