“Bir zamanlar arkadaşınız olduğunu düşündüklerinizin ‘şimdiki zamanına’ ortak olmak zorunda değilsiniz. Arkadaşlık veda etmeyi de bilmektir.”

2017 yılında yapmışım bu paylaşımı. Çokça yorum almış bu sözler. Katılan da olmuş, itiraz eden de… Arkadaşlık kavramına sorgusuz sualsiz en yüksek değerleri atfedenler bir yanda toplanmış, bu kavramın geçici olabileceğini düşünenler öte yanda. Neyse ki derin bir kutuplaşma yaşanmamış. Herkes günün sonunda temkinli olmayı tercih etmiş.Arkadaşlarına “seçilmiş ailem” diyenler var. Tuhaf geliyor bu bana. İşin içinde bir “seçim” olması, arkadaşlık ilişkisindeki taraflardan birini (yani seçen tarafı) daha üstte konumlandırıyor sanki. “Bir seçim yaptım ve ailenin güvensiz olabilecek ortamından daha güvenli bir çember oluşturdum kendime,” deniyor sanki. Hemen negatif düşüncelerime bir el freni çekeyim. Farkındayım; bu söz iki tarafın da birbirini seçtiği bilgisini içeriyor. Yani taraflar arasında bir eşitlik var. Zaten böyle olmalı çünkü arkadaşlık, doğal olarak büyüyen, karşılıklı güven ve sevgiyle kurulan bir bağ. Yine de “seçilmiş ailem” sözünü duyduğumda “seçimle gelen, seçimle gider” diyesim geliyor. Sergio Leone’nin 1984 tarihli filmi Bir Zamanlar Amerika da geniş bir zaman diliminde geçen bir suç dramıdır. Filmi ergenlik yıllarımda Ankara’da sinemada izlemiştim. Brooklyn’de büyüyen bir grup çocuğun hayatlarını, dostluklarını, ihanetlerini ve suç dünyasına adım atmalarını konu alır bu film.

***

Başrollerimiz David “Noodles” Aaronson (Robert De Niro) ve Max (James Woods). Bu ikisi arasında derin ve karmaşık bir arkadaşlık/düşmanlık hikâyesi vardır filmde. Başlangıçta çocukluk arkadaşı olan bu iki karakter, zamanla suç dünyasında birbirlerinin hem yoldaşı hem de rakibi olur. Max, bir noktada Noodles’a ihanet eder. Onu bir cinayetin suçlusu olarak gösterir. Lafı süslemeden söyleyeyim; Noodles’a büyük bir kazık atar ve yıllarca hapis yatmasına neden olur. Noodles hapisten çıktıktan sonra, ihanetin bir diğer yüzünü de görür. Max, Noodles’ın sevgilisi Deborah’ı da elinden almıştır. Sonuçta arkadaşlık olarak başlayan hikâye bir intikam arayışına dönüşür. Çok severim bu filmi, her izleyişte sarsar beni. Noodles’ın aşkının bile çalınması, derin bir üzüntü ve öfke hissetmeme neden olur. Son izleyişimde bu kadar sarsılmamın nedenini sorguladım. Belki de film bana yediğim dost kazıklarını hatırlatıyordu. Onlarla yeniden hesaplaşmama neden oluyordu. O zaman eğri oturup doğru konuşalım: Bu yazıyı okuyanlar arasında “dost kazığı” yememiş biri var mı? Seçilmiş ailem, ruh ikizim, farklı annelerden kardeşim, ömürlüğüm, eksik yarım falan filan… Arkadaşlık ilişkisini neredeyse dokunulmaz kılan bütün bu romantik tanımlamalar, aşırı bir idealizasyona ve bazen de gerçekçi olmayan beklentilere yol açıyor. Bir arkadaşlık ilişkisini romantik bir biçimde tasvir etmek, arkadaşlığın doğasına zarar verebilir. Romantik ilişkilerdeki gibi bir “sonsuzluk” ya da “tamamlayıcılık” beklentisi, arkadaşlık ilişkisini baskı altına sokabilir ve kişilerin birbirine duyduğu güveni, samimiyeti zedeleyebilir. Çok değer verdiğim, güvendiğim bir aydınla konuşuyordum bir gün. Gençlik yıllarında Falanca Bey’le çok samimi olduklarını biliyordum. Ancak geçen yıllar içinde Falanca Bey, her devrin adamı olmayı tercih etmiş, iktidarların rüzgârına göre yelken açmış, sistemin kullanışlı bir çarkı olmuştu. Ben de konuşma sırasında, biraz da laf sokar gibi bir ifadeyle “Siz de Falanca Bey’le çok iyi arkadaştınız değil mi?” dedim. Değerli aydınımız sakalını şöyle bir sıvazlayıp “Çok severdim rahmetliyi,” diye noktaladı sohbeti. İşte hepsi buydu. Belli bir tarihe kadar sürmüştü arkadaşlıkları. Birlikte yürümüş birlikte üretmişlerdi. Sonra yavaştan kopuş başlamıştı belki ya da hızlı, keskin bir final. Ama sonu nasıl olursa olsun, artık bir geçmiş zaman kipiydi Falanca Bey. Vefat etmiş eski arkadaştı. Aydınımız, kendi algısında ve kalbinde arkadaşının “ölümünü” kabul etmişti. Üstelik o “ölüm gününe” kadar olan her şeyi iyi hatırlıyor ve “Severdim rahmetliyi,” diyordu. Böylece kendi geçmişine, geçmişinde yaşadığı iyi anılara da değer vermiş oluyordu. Bu sohbetten aldığım dersi hiç unutmadım.

***

Bir arkadaşlığın vefat edebileceği bilgisine saygı duydum her zaman. Elbette kişiler için olduğu gibi, arkadaşlıklar için de uzun ve sağlıklı bir ömür diler insan. Ama sağlığını kaybeden arkadaşlıklar için ötanazi gerekiyordur belki de. Eski bir arkadaştan “rahmetli” diye söz etmeyi bilmek, buna cesaret etmek de gerekiyordur belki. Değişen koşullar ve kişisel tercihlerle birlikte, dostluklar bazen sessizce son bulabiliyor. Bu sonlar, genellikle dışsal bir çatışma veya anlaşmazlık olmadan gerçekleşir; bir mesafe, bir farkındalık ya da sadece değişen hayatlar ve yönler vardır. Arkadaşlık, bu durumda bir noktada “ölür” ancak bu, karşılıklı bir ölüme ya da yıkıma işaret etmez. Bazen dostluk, artık iki taraf için de anlam taşımaz hâle gelir ve birinin içsel dünyasında, arkadaşlık “rahatça ölmeyi” hak eder. Aydınımızın yaptığı gibi, bir arkadaşlığın sonlanması, acı verici bir kayıp değil; olgunlukla kabullenen, değer verilen bir dönemin sonudur. Eski dostları rahmetle anmak, geçmişte yaşanan güzel anıları anmak, o ilişkilerin yaşamış olmasına saygı duymak anlamına gelir. Birçok insan için dostlar, bir ömür boyu sürmesi beklenen bağlar olarak kabul edilse de gerçek hayatta, bazı ilişkiler -ister kişisel ister duygusal olarak- zamanla sona erer. Arkadaşlıklar için “rahatça ölüm” kavramı, bir noktada bu ilişkilerin kendilerini tüketebileceği ve bu sürecin doğal bir parçası olduğu fikrini barındırıyor. Hangi ilişki olursa olsun, bazen “iyi geceler” demek, her şeyin son bulması gerektiğini bilmek, bir arkadaşlık için sağlıklı bir şekilde veda etmek gerekebilir. Ve evet, “rahmetli” demek cesaret ister; bir şeyin bittiğini kabul etmek, geçmişin yükünü taşımak ve o yükten kurtulabilmek cesareti. Hayatın akışında dostluklar da değişir; bazıları kalıcı olur, bazıları ise sadece anlık bir yol arkadaşıdır. Arkadaşlıkta, her zaman “her şey yolunda” gitmeyebilir. Bağlar kırılabilir, uzaklaşılabilir. Bir arkadaşlığı kaybetmek, çok acı verici olabilir ama zamanla, bir dostu “rahmetli” olarak anmak, iyileşme sürecinin bir parçasıdır. “Ama arkadaşlar iyidir” kalıbındaki şüpheci sözcüğü sona almak gerekiyor bazen: Arkadaşlar iyidir ama…  Arkadaşlık veda etmeyi de bilmektir.