Oyuncu kadrosunda Halit Ergenç, Funda Eryiğit, Rıza Kocaoğlu, Zerrin Nişancı gibi isimleri buluşturan Adsız Aşıklar, 16 Ocak’ta Netflix’te. Dizi, Cem karakterinin aşk acısını iyileştirme konusunda uzmanlaşan Aşk Hastanesi’ni kurmasıyla gelişen olayları anlatıyor. Dizinin yönetmenliği Umur Turagay’a emanet. Senarist koltuğunda ise Başar Başaran var.
Adsız Aşıklar, aşka ve insanlığın aşkla mücadelesine dair hangi soruları cevaplıyor?
Aşk Hastanesi çok temel bir yerden başlıyor meseleye. Aşk hastalık mı, anormal bir durum mu yoksa aşk üstesinden gelinmesi gereken bir sorun mu? İnsanın hâlini, tavrını, hayatını değiştiren bir anomali hâli mi, bir psikolojik buhran durumu mu, bir nevroz durumu mu diye bakıyor. İnsanın, aşkla ilgili mücadelesinde hangisinin daha doğru olduğunu anlamaya çalışıyor diyelim. Bununla ilgili iki tane doktorumuz var Aşk Hastanesi’nde. Bir tanesi tam olarak aşkın kurtuluş olduğunu, şifa olduğunu düşünüyor. Diğeri bundan acilen kurtulmak gerektiğini düşünüyor. Biz bu mücadeleye dair bütün sorulara cevaplar arıyoruz. Bir cevap bulmak mümkün müdür, değil midir bilmiyorum ama biz bunu tartışıyoruz seyirciyi de davet ediyoruz.

Adsız Aşıklar’ı yazarken yaklaşımınızı etkileyen bir kitap, film ya da teori var mıydı? Belki “aşk hikâyesi” denince akla ilk gelen örneklerden biri değil ama sizi hikâyeye iten bir okuma ya da seyir…
Aşk Hastanesi’ni yazarken özellikle bir kitap, film ya da teoriden etkilendiğimi söyleyemem ama aşka dair izlediğimiz filmler, okuduğumuz kitaplar, yaşadıklarımız, aşk üzerine kafa yoruşlarımızın hepsi kendisine dizide yer buldu diyebilirim. Dünyada ciddi bir literatür var. Aşk çok büyük bir yer tutuyor. Dolayısıyla bütün külliyat Aşk Hastanesi’ni oluşturan fikri öğelerden biri.
Cem’in kendine has bir karakteri var; dramatik, şakacı, yer yer özgüvenli kimine göre radikal fikirleri olan biri. Cem’in sesini, nefesini, fikirlerini kurgularken nasıl bir yöntem izlediniz? Onu günlük hayatın içinde mi keşfettiniz yoksa uzun saatler alan bir yazım sürecinin ürünü mü?
Cem, her şeyden korkan bir karakter aslında. Aşktan, hastalıktan, kontrolü kaybetmekten korkan, ölümden, ona kontrolü kaybettirecek her şeyden korkan biri. Aşk bir sarsıntı olarak insanın hayatına girdiğinde onu korkutan bir şey. Dolayısıyla karakterin de bu korkusunun altını çizmek önemliydi bence. Üç yıla yakın bir süreç Aşk Hastanesi’nin ayağa kalkması.

Cem, aşkın insan kalbini yoran yönüne atıfta bulunarak “Eskisi gibi âşık olamıyoruz” diyor. Aşk, çoğu zaman gençlik yıllarımızla ilişkilendirdiğimiz, “İçimde kelebekler uçuyor” diye tanımladığımız yoğun hisleri barındırıyor. Peki, yaşlandıkça ve daha fazla deneyim kazandıkça, bu yoğun duygular değişip dönüşüyor mu?
Aşk daha çok gençlikte, insanın da cesaretine ilişkin reflekslerinin kuvvetli olduğu zamanlarda daha bodozlama girilen, hayattaki bütün problemlerin önüne geçebilen ve kendisini daha çok hayatın merkezinde konumlandırabilen bir duygu haliydi. “Kalp de bir kas” diyor Cem. Eskisi gibi aşık olamıyoruz, nasıl eskisi gibi zıplayamıyorsak, eskisi gibi de aşık olamıyoruz.
Aşk hikâyelerinin önemli bir bölümü mutlu sonlar üzerine yoğunlaşıyor. Seyirci çok uzun süre, “Aşk her şeyin üstesinden gelir” gibi geleneksel bakış açısını güçlendiren hikâyeler izledi. Adsız Aşıklar ise ters köşe bir perspektif sunuyor. Modern aşk hikâyeleri, geleneksel perspektifi kırıyor mu?
Aşkı idealize ettiğiniz ya da aşkı bir sanatın konusu yaptığınız dünyada, aslında önerme açısından çok da büyük bir fark olduğunu düşünmüyorum. “Aşk her şeyin üstesinden gelir” kabulü, insanı bu hayatı yaşamaya iten kabullerden, hayallerden, ideallerden biri. Dolayısıyla modern aşkın, geleneksel perspektifi kırdığını düşünmüyorum.

Aşk hastanesi gerçek olsaydı, tedavi görmek için bu hastaneye başvurur muydunuz? Yoksa, aşkı ve aşkla beraber gelen tüm acıları kabullenir, onlarla barışır mıydınız?
Aşk Hastanesi’ne başvurur muydum? Bir sürü insanla bunu konuşuyoruz ve genelde insanlar “Evet ya gider yatardık” diyorlar. Ben şöyle düşünüyorum; aşk sizin başınıza geldiği zaman toplumda, gündelik hayatta diğer insanlar işine gücüne gidiyor, hayatlarını devam ettiriyor. Sizin başınıza gelen durum, daha sonra acıya dönüşüyorsa “aşk acısı” denen biricik durum size dair ve sizi yalnızlaştıran bir şeye dönüşüyor. Çünkü herkes normal bir sağlık problemi gibi yaklaşmıyor buna. İnsanlar bunu bir sağlık probleminizmiş gibi önceliklendirmiyor. Fakat Aşk Hastanesi tam olarak aşkı merkeze alan, bunu hayatın içinde ciddi bir problem olarak ele alan bir yer olduğu için bence aşk acısı çeken bir insanın en azından öyle bir yerde sadece kendi aşkının ciddiye alındığı, konuşulduğu ve bunun bir mesele olarak ele alındığı bir yerde bulunması ona büyük bir şifa olurdu. Ya da çok büyük bir lüks olurdu diye düşünüyorum. Dolayısıyla böyle bir şeye ihtiyaç olan bir yerde, bir durumda olsam, “Evet ya, Aşk Hastanesi mükemmel bir alternatif” diye düşünürdüm.
Adsız Aşıklar‘ı izleyin, kendinizi iyi hissedeceksiniz diyorum. KAFA okurlarıyla kurduğum 9-10 yıllık bir ilişkide, aşka dair çok fazla kafa yorduğumuzu biliyorum. Onlar çok tatlı hatlar bulacaklar, izler bulacaklar dizide. Özellikle onların düşüncelerini çok merak ediyorum.