Taylor Swift’in yeni şarkıları artık sadece müzik listelerini değil, müzeleri de sallıyor. Ekim ayı başında yayımlanan The Fate of Ophelia, Almanya’nın Wiesbaden kentindeki bir sanat müzesini bir anda pop kültürünün merkezi hâline getirdi. Klibin ilk saniyelerinde görünen ve içinden Taylor Swift’in çıktığı, Friedrich Wilhelm Theodor Heyser imzalı Ophelia tablosu artık müzeye gelen herkesin gözdesi.
Heyser’in Ophelia’sı, karanlık bir gölün üzerinde beyaz elbisesiyle yüzen genç bir kadını gösteriyor. Sağ eli suyun yüzeyinde dalgalanıyor; ya batıyor ya da son bir defa vedalaşıyor. Ressam bu belirsizlikle ölüm ve yaşamın sınırını ustaca çizmiş.
Heyser (1857-1921), Dresden doğumlu bir Art Nouveau sanatçısıydı. 1900’lerin başında yaptığı Ophelia tablosu yıllar boyunca sessiz sedasız Wiesbaden Müzesi’nin duvarında asılı kaldı. 2017’de açık artırmada yalnızca 12.700 avroya satıldı. Kim bilebilirdi ki, yıllar sonra Pensilvanyalı bir pop yıldızı sayesinde dünya çapında ün kazanacağını?

Peki, kim bu Ophelia? Shakespeare’in Hamlet adlı trajedisinden tanıdığımız karakter, sevgilisi Hamlet yanlışlıkla babasını öldürünce aklını yitiriyor ve çiçek toplarken dereye düşüp boğuluyor. Kaza mı, intihar mı belirsiz. Bu sahne yüzyıllardır sanatçıların ilgisini çekmiş; özellikle 19. yüzyılda kadın, su ve ölüm temasıyla birçok esere ilham olmuş. Heyser ise bugüne kadar Art Nouveau ve Sembolizm’in pek bilinmeyen bir ismiydi… Ta ki Taylor Swift tablodan esinlenene kadar.
Swift, klipte Ophelia rolünde. Beyaz elbisesiyle gölde yatıyor, tabloyla neredeyse birebir! Ama Swift sahneyi tersine çeviriyor: kaderine yenik düşmüyor, tablodan çıkıyor ve bir showgirl oluyor. O artık trajik bir kurban değil; kendi kaderini yazan bir kadın. Sanat tarihçileri, Swift’in yarattığı bu sahneye “tableau vivant” diyor: canlı kişilerle yapılan bir tablo canlandırması. Ve klipte dikkat çeken bir ayrıntı daha var: Şarkı sözlerine dikkat edersek, Taylor’un kurtarıldığını öğreniyoruz – muhtemelen nişanlısı, Amerikan futbolu yıldızı Travis Kelce tarafından. Videoda onu görmüyoruz ama dikkatli baktığımızda bir fotoğrafını ve bir futbol topunu fark etmek mümkün.
Klip yayınlandıktan sonra Wiesbaden Müzesi ziyaretçi patlaması yaşadı: ziyaretçi sayısı yüzde otuz arttı, Swiftie’ler haftalardır sadece Ophelia tablosunu görmek ve önünde poz vermek için akın akın müzeye geliyor. Müze yönetimi hemen harekete geçti ve “Swift & Ophelia” etkinliğini başlattı: “Ophelia” veya “Taylor Swift” kostümleriyle gelenlere ücretsiz giriş, tablonun sembollerini anlatan turlar, atölyeler, foto köşesi ve yeni Ophelia merch’leri. Biletler saatler içinde tükendi. Ve bitmedi: Müze, Taylor Swift temalı bir “hazine avı” başlatıyor. Ziyaretçiler, müzenin farklı bölümlerinde ipuçlarını takip ederek hem Swift’in hikâyesini hem de Ophelia’nın trajedisini keşfedecek.
Belki de en büyüleyici olanı budur: Dört yüzyıl önce Shakespeare’in kaleminden çıkan bir karakter, 120 yıl önce bir Alman ressamın fırçasından çıkmış bir tablo ve 21. yüzyılın en ünlü pop yıldızlarından biri aynı hikâyede buluşuyor. Ophelia artık sadece suya gömülen bir kadın değil; Swift sayesinde yeniden doğan, zamana meydan okuyan bir ikon.
Elbette, pop müzik ile resim sanatının flörtü yeni değil; müzeler, uzun zamandır bu ilişkinin sahnesi: Madonna 1990 yılında Vogue klibinde ressam Tamara de Lempicka’yı onurlandırmıştı, Beyoncé ve Jay-Z ise Apeshit klibini Louvre’da çektikleri için müze 2018’de rekor ziyaretçi sayısına ulaşmıştı. Ve tabii ki orada da turlar, özel etkinlikler eksik olmadı.