Geçtiğimiz günlerde NBC News’ta Angela Yang imzalı yayınlanan yazı dikkatimizi çekti, tam da performatif erkeklik denen kavram ayyuka çıkmış ülkemizi kasıp kavurmuşken.

Dijital çağın insanlara yeni bir kaygı türü kazandırdığını anlatıyor yazı: “performative reading”, yani “gösteriş için okuma.” Birçok insan artık kamusal alanda, otobüste ya da kafede kitap açarken bile kendini dışarıdan nasıl göründüğünü düşünür halde buluyor. Bu kaygı, sosyal medyanın sürekli izleyen, arşivleyen ve değerlendiren gözleriyle doğrudan ilişkili.

“Evet, bu kitabı baştan okuyorum ama başka kitaplar da okudum”

Yazar ve edebiyat öğretmeni Sebastian Castillo’nun örneğiyle başlıyor metin: Otobüste kitap okumaya başladığında, yanındaki yolcuya “Evet, bu kitabı baştan okuyorum ama başka kitaplar da okudum” deme dürtüsüne kapıldığını söylüyor. Aslında kimseyi ilgilendirmeyen bir eylem, sosyal medya çağında sahnelenen bir performansa dönüşmüş durumda. Çünkü dijital kültür, en sıradan davranışları bile birer “gösteri”ye çeviriyor.

TikTok, Instagram, X ve Goodreads gibi platformlarda insanların okudukları kitapları estetik biçimlerde paylaşması artık olağan ve beklendik. Kimi, kahvesiyle birlikte kapağı en iyi görünen kitabı kadraja alıyor; kimi aylık “okuma listesi” paylaşarak sayfa sayısıyla gururlanıyor. Genç içerik üreticisi Raol Muong’un ifadesiyle, “Algoritma iyi görüneni ödüllendiriyor. Bu yüzden kitaplar artık birer estetik obje hâline geldi.” Jane Austen, Joan Didion gibi klasiklerin, “entelektüel görünmek” için elde taşınan sembollere dönüştüğü de söyleniyor.

Fakaaaat….

Bu eğilim, sadık okurların dahi alışkanlıklarını etkiliyor.

İstatistik için okunan kısa kitaplar…

25 yaşındaki Éva Jéga-Szabó, yıllardır yılda elli kitap okuyan bir isim. Sosyal medyada sürekli sayıların, hızın ve formatın (örneğin sesli kitapların “sayılmaması”) tartışıldığı bir ortamda, kendi temposunu kaybettiğini anlatıyor: “Artık kısa kitaplara yöneliyordum. Okumayı sevdiğim için değil, istatistikler güzel görünsün diye.” Okuma eylemi, içsel bir keyiften çok, çevrimiçi bir performansa dönüşüyor.

Öte yandan, 21 yaşındaki Selwa Khan gibi bazı kullanıcılar bu durumu o kadar da karanlık görmüyor. Khan, sosyal medyada herkesin bir ölçüde “performans” yaptığını, bunun insani olduğunu söylüyor: “Platformda var olmak bile performans demek. Bu kötü olmak zorunda değil.” Ona göre, birinin kamusal alanda kitap okumasını hemen “poz kesmek” olarak görmek, aslında başkalarının samimiyetine inanma yeteneğimizi kaybettiğimizi gösteriyor.

Yine de tartışmalar çoğu zaman toplumsal cinsiyet üzerinden dönüyor. Okumanın “kadınsı” bir etkinlik olarak görülmesi, “kitap okuyan erkek” imgesinin dalga konusu olmasına yol açıyor. Bu da günümüzdeki “performative male” tartışmalarına getiriyor bizi. Feminist kitap taşıyan, tote bag’li, matcha içen erkek figürleri sosyal medyada sık sık parodileştiriliyor. Oysa “Bir erkek feminist bir kitabı birilerini etkilemek için dahi eline alsa, bu bir başarıdır” diyenler de çok sayıda.

Yang’in yazısı, çağımızın “gerçeklik” saplantısını bir kez daha gündeme getirdi. Bu türden tartışmaların ülkemizde de verimli ilerlemesi temennisiyle yazımızı bitiriyor; performatif ya da değil, her birinize kitaplı günler diliyoruz.