Sam Pink. The No Hellos Diet, Hurt Others, I Am Going to Clone Myself Then Kill the Clone and Eat It ve kült kitap Person kitaplarının yazarı. Person, şimdilerde Ayabakan Yayınları tarafından yayımlandı. Çevirmen İlayda Güzel.

Sam Pink’le ilkin 2014’te mailleşmişiz. On yıldan uzun zaman olmuş. Hurt Others’ı henüz okumuştum. Türkiye’den kitaplarına ulaşmanın zor olabileceğinden bahsedip bana bir kitabını mail atmıştı. Hoş bir jest. Şimdi, Türkçeye çevrilen ilk kitabının şerefine kendisiyle bir söyleşi gerçekleştirmek istedim . Sam Pink’le, Türkiye ve ABD arasında gidip gelen, sıradan bir diyalog denemesi. Alışıldık bir söyleşi değil. Sam Pink’in kitapları gibi, nereye varacağı hiç belli değil. Aşağıda, sizler için.

Cem: Person’ı yazdığında kaç yaşındaydın?

Sam: Yaklaşık 24’tüm ama bazı cümleler daha da eski, lise zamanlarından bile olabilir.

Cem: En sevdiğin kitap ne?

Sam: Varlık ve Zaman.

Cem: Peki en sevdiğin film?

Sam: Hiçbir fikrim yok.

Cem: Metal müzikle aran nasıl?

Sam: Bayılırım.

Cem: Stephen King’e ne diyorsun, evet mi hayır mı?

Sam: Belki diyelim.

Cem: Kanye West?

Sam: Hayır.

Cem: Şiirle aran nasıl?

Sam: İlişkimizi bir köpeğin yıllardır yanından ayırmadığı eski bir peluş oyuncağı gibi düşünebilirsin.

Cem: Sana siyasi soru sormuyorum hiç dikkatini çekerse. Trump vesaire.

Sam: Siyaset konusunda Marslı Marvin gibiyim diyeyim, anla sen.

Cem: Kimsenin hiç bilmediği bir yönün – sadece Türkiyeliler bilecek.

Sam: Çok iyi nişan alırım, ciddi söylüyorum.

Cem: Yazarken hangi fontu kullanıyorsun? Comic Sans mı Times New Roman mı yoksa gizli bir şey mi?

Sam: Sylfaen diye bir font kullanıyorum ben.

Cem: Klavyeyi bırakıp her şeyi elle yazmak zorunda kalsan hayatta kalır mısın?

Sam: Kesin hayatta kalırım.

Cem: Yazarlıktan da konuşmamız lazım sanırım. Sana ilk mailimi üniversitedeyken atmıştım. Şimdi Person Türkçeye çevrildi. Türkiye’deki okurlarınla bir diyalog kurar mısın şu an?

Sam: “N’aber nasılsın?” diyorum önce ve sonra muhtemelen birkaç Türk futbolcudan laf açıyorum.

Cem: Oha futbolu seviyorsun?

Sam: Evet, Serie A’yı takip ediyorum.

Cem: Birkaç Türk futbolcudan söz açıyor gibi yapabilir misin peki?

Sam: Kenan Yıldız, çok seviyorum çünkü Juventus’ta oynuyor. Hakan Çalhanoğlu da çok iyi, Inter’de.

Cem: Tekrar yazıya dönüyorum. Sence yazı stilin artık kendi adını hak ediyor mu?

Sam: Evet, ben ona “Çizgi Film Gerçekçiliği” diyorum.

Cem: Bazı insanlar senin tarzını ilk başta zor buluyor ama alışınca ya bayılıyorlar ya da nefret ediyorlar. Katılıyor musun?

Sam: Katılıyorum. Ve bence bu güzel bir şey.

Cem: Yazmaya nasıl başladın?

Sam: Bagel dükkânında çalışıyordum, molalarda fişlerin arkasına bir şeyler karalıyordum.

Cem: Sen pek klasik yazar gibi davranmıyorsun, hal hareket tavırların toplum için pek kabul edilebilir değil. Sence yazar olmakla yazar gibi davranmak arasında ne tür bir ilişki var?

Sam: Fark var. Yazmakta olan kişi yazardır. Yazmadığı hâlde yazar gibi davrananlar genelde yeterince yazmadığı ya da iyi yazamadığı için bunu telafi etmeye çalışıyor.

Cem: “Ne kadar yazar gibi davranmaya çalışırsan o kadar yazar değilsin” diye bir laf vardır – ya da ben şu an uydurdum. Katılıyor musun?

Sam: Haha, tam üstüne bastın. Aynı şeyi ben de söyleyecektim.

Cem: Yazdıklarını ilk kime gösterdin de edebiyat olduklarını anladın?

Sam: Kız arkadaşıma.

Cem: Disiplinli bir yazar mısın? Yaklaşık kaç kitap ya da sanat eseri çıkardın bugüne kadar?

Sam: Disiplinliyim diyebilirim. Sayısını bilmiyorum, zaten hep o an üstünde çalıştığım şeye odaklanıyorum.

Cem: Yazdıklarını yayınevine nasıl sundun? O süreç nasıldı?

Sam: Tamamen tesadüftü. Başlarda birkaç yazı gönderdim ama sonra insanlar benden istemeye başladı. Her şey kendi kendine ilerledi. Yazı gönderme ve yayımlatma süreci bence artık çok saçma ve demode.

Cem: Yazan biri ne yapmalı yani?

Sam: Artık buna net bir cevabım giderek azalıyor, çünkü her şey sürekli değişiyor. Bu işe girmem epey önceydi. Şimdi bir okur kitlesi oluştu (ve o kitle de kendi içinde yayılıyor), o yüzden benim için işler daha kolay. Ama şu an yeni başlayan biri için nasıl bilmiyorum açıkçası. Şunu söyleyebilirim: Her zaman bol bol yazmayı ve ne şekilde olursa olsun yazdıklarını paylaşmayı öneriyorum. İnsanlar genelde hemen para kazanmaya ya da büyük kitlelere ulaşmaya odaklanıyor. Bense sevdiğin için yazmayı ve elindeki şeyleri bol bol paylaşmayı öneririm. Oradan bir şeyler inşa edilir zaten, üstelik çok şey de öğrenirsin bu süreçte.

Cem: Sen kendi kapaklarını da yapıyorsun. Farklı yaratıcı alanlarda çalışmak nasıl bir şey?

Sam: Harika bir his. Çizmeyi ve boyamayı zaten seviyordum ama bir çizimi alıp tasarıma dönüştürmek üzerine pek düşünmemiştim. Bu bakış açımı genişletti.

Cem: “Bizarro” diye etiketleniyor yazdığın şeyler. Senin için bir anlam ifade ediyor mu bu?

Sam: Bana özel olarak pek bir şey ifade etmiyor—diğer tüm etiketler gibi anlamsız geliyor. Genelde gazeteci işi; işleri pazarlamak ya da eleştirmek için kategorilere ayırıyorlar. Ama bu janrın içindeki insanlar hep çok cooldu.

Cem: Çok teşekkürler bu sohbet için.

Sam: Thanks a lot man.