Han Kang – We Do Not Part

Han Kang artık Nobel Ödüllü. Ona dönen gözler çoğaldı hem Türkiye’de hem dünyada. Koreceden İngilizceye çevrilen yeni romanı We Do Not Part, modern Kore tarihinin trajik bir dönemine ışık tutuyor. Han Kang’ın aşina olduğumuz üslubuna, aşina olduğumuz Kore tarihiyle iç içe geçmiş hikayeciliği eşlik ediyor her zamanki gibi. Hikaye ilgi çekici. Basit bir olaydan tarihe yayılıyor, yine yeniden. We Do Not Part Inseon’un bir sakatlık nedeniyle hastaneye kaldırılmasıyla başlıyor. Inseon, arkadaşı Kyungha’dan basit gibi görünen bir ricada bulunuyor: Jeju Adası’ndaki evine gidip sevdiği kuşuna bakmasını istiyor. Ancak Kyungha adaya vardığında, Jeju Ayaklanması’nın ülkesine ve halkına bıraktığı yıkıcı etkilerle yüzleşmek zorunda kalıyor. Kitap ümit ediyoruz ki 2025 yılında Türkçede de yayımlanacak.
Omar El Akkad – One Day, Everyone Will Have Always Been Against This

Omar El Akkad, 25 Ekim 2023’te, Gazze üç haftadır bombalanırken bir tweet attı: “Bir gün, işler güvenli olduğunda, bir şeyi olduğu gibi adlandırmanın kişisel bir bedeli kalmadığında, artık kimseyi sorumlu tutmak için çok geç olduğunda, herkes her zaman buna karşı olmuş olacak.” Bu tweet 10 milyondan fazla görüntülendi. Olaylar yaşanırken karşı çıkmak zordur fakat bir şeyler sona erdiğinde herkes aynı şeyi söyler: Ben zaten her zaman karşıydım. Omar El Akkad’a Türkiyeli okur aşina. Amerikan Savaşı romanı 2021 yılında Doğan Kitap tarafından yayımlanmıştı. Ödüllü romancı romanında “Amerikalı” olma halinin globale yayılmasından söz etmişti. Akkad’ın derdi sömürgecilerle; bunu bu kez kurmacayla değil kurmaca dışı bir eserle veriyor. One Day, Everyone Will Have Always Been Against This. Omar El Akkad; Jack London gibi, George Orwell gibi, Ernest Hemingway gibi gazetecilik kökenli bir yazar. Gazetecilikte 20 yıl geçiren, Terörle Mücadele Savaşı’ndan Black Lives Matter protestolarına ve Gazze’deki katliamlara pek çok kritik konuyu haberleştiren Mısır kökenli Kanadalı yazar, şimdilerde yaşadığı ABD’de gördüğü empati ve merhamet eksikliğinden hayal kırıklığına uğramış durumda. El Akkad, yeni kitabıyla Amerikan rüyasının nasıl böyle bir kabusa dönüştüğünü anlamlandırmaya çalışıyor.
Ali Smith – Gliff

Ali Smith… Ne harika bir yazardır. Türkiye’de yıllardır yayımlansa da hak ettiği yeri tam olarak bulabildiğine emin değiliz. İkisi Birden romanı ne tuhaf bir romandı; farklı zamanlarda geçen fakat birbiriyle bağlantılı iki hikaye, kitabın arkasında ve önünde devam ediyordu. Favorilerimizden. İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış… Mevsimler Dörtlemesi’yle bir dönem herkesin kitaplığında kendine yer bulmuştu. Hatta 21. yüzyıl hayatına dair “neredeyse” bir tür el kitabı niteliğindeydiler. Söylenene göre Gliff, bu güncel romanlardan bir adım ileri gidiyor ve distopik bir yakın gelecekte geçiyor. Hikaye, tipik bir Ali Smith karakteri olan zeki ve kelime delisi Bri tarafından anlatılıyor. Roman başladığında Bri, erken ergenlik dönemlerinde ve kendini ikili cinsiyet normlarının dışında tanımlayan biri. Bri ve Rose, toplumun düşmanlık sınırlarını korkunç boyutlara taşıdığı bir kültürde, “Doğrulanamazlar” adı verilen bir alt sınıfa mensuplar. Hükümet, Doğrulanamazların evlerini kırmızı çizgilerle işaretleyip ardından buldozerlerle yıkmayı dayatmış. Bri ve Rose, ürkütücü ama aynı zamanda yorucu bir bürokrasiyle sıradanlaşan bir güçten kaçıyor. Ali Smith’in 2025’te okuyacağımız romanı, 21. yüzyıla daha karamsar bir bakış. Smith’in didaktik bir dile kaçmayacağını umuyor ve 2025 yılında okuma listemize alıyoruz Gliff‘i de.
Karen Russell – The Antidote

Karen Russell, Ava Wrestles the Alligator adlı öyküsü 2006 yılında Zoetrope’ta yayımlandığında henüz 24 yaşındaydı. Öykü annesi ölmüş, babası anakaraya gitmiş Ava hakkındaydı ve Ava’nın bir büyük problemi daha vardı: Ablası bir hayalete aşıktı ve bu hayaletle evlenmek için evden kaçması an meselesiydi. Ava Wrestles the Alligator’daki Ava’nın hikâyesi 2011 yılında Timsah Park’a [Swamplandia!] evrildi, aileye bir de sivri zekalı abi Kiwi katıldı ve biz de babayı ve anneyi, Ava’yı ve bir hayalete gönül vermiş ablasını daha yakından tanıma fırsatı elde ettik. Türkiye’de Siren tarafından yayımlanan ilk romanıyla Pulitzer’e aday dahi gösterildi Russell. Fakat ikinci romanı bir türlü gelmedi. Öyle ki 14 yıl geçti üzerinden, dile kolay. Anlayacağınız uzun süren bir yazar tıkanıklığı yaşadı Russell. Sevdiğimiz, ta 2011’den radarımıza girmiş yazar, bu yıl ikinci romanı The Antidote ile geri dönüyor. Kitap Toz Çanağı döneminde geçiyor.,1939’da şiddetli bir toz fırtınasının küçük bir Nebraska kasabasını kasıp kavurmasıyla başlıyor. Felaketin ardından beş yerli yeniden ayağa kalkmak için mücadele eder. Bu yönüyle biraz Oz Büyücüsü’nü de andırıyor kitap; belki de bir yeniden anlatıdır. Bekleyip göreceğiz. Okurlarımız için kısa bir not: 1930 ile 1936 yılları arasında, ABD ve Kanada’nın bozkır bölgelerinde öylesine şiddetli kum fırtınaları meydana gelmiş, milyonlarca insan yer değiştirmek zorunda kalmıştı. Toz Çanağı dediğimiz, işte o dönem. Anlayacağınız Russell yazar tıkanıklığını, yüzünü ABD’nin tarihine dönerek aşmışa benziyor.
Ocean Vuong – The Emperor of Gladness

Ocean Vuong Türkiye’de sevildi, değil mi? Biz çok sevdik. Şair edasıyla yazan romancıları seviyoruz. Ocean Vuong’un yeni romanına da bu listede yer vermek istedik. Pastanın üzerindeki çilek misali… Şöyle anlatacağız kitabı, Vuong’un stiline de biraz özenerek…. Bir yaz akşamı, on dokuz yaşındaki Hai, şiddetli yağmurun altında bir köprünün kenarında durur. Atlamaya hazırdır. Tam o sırada, nehrin karşısından birinin seslendiğini duyar. Bu ses, demansın pençesine düşen yaşlı dul Grazina’ya aittir. Bir roman, birkaç cümleyle ancak bu kadar şey vadedebilir, okuru ancak bu kadar tavlar. 2025’te yayımlanmasını ve çevrilmesini beklediğimiz en önemli yazarlardan Vuong.
Evie Wyld – The Echoes

Evie Wyld, Türkiye’de nasıl tutunamadığına anlam veremediğimiz yazarlardan. Belli ki bunda istikrarlı bir yayınevi bulamamış olmasının da payı çok. Kuşlar Öterken romanı 11 yıl önce yayımlanmış Yabancı Yayınları tarafından; sonrası büyük bir kayıp. Yazarın dördüncü romanı The Echoes, Hannah’nın Londra’daki dairesinde başlıyor; erkek arkadaşı Max artık sadece bir hayalet, gizemli bir şekilde hayatını kaybetmiş. Wyld, kısa bölümlerle bizi zaman içinde ileriye ve geriye taşıyor: Hannah’nın tüyler ürpertici Avustralya çocukluğuna ve Hannah ile Max’in çözülmeye başlayan ilişkisine (gizli bir kürtaj, ev içi tartışmalar ve bolca sarhoşluk). Evie Wyld, gizemli ve ilgi çekici kalemini bu kez gotik öğelerle süslemişe benziyor. Bunu yaparken gerçeklikten kopmadığındansa eminiz. The Echoes‘u listeye “Bu yazar keşke Türkçede kendine daha fazla yer bulsa” temennisiyle ekledik, umarız birilerinin kulağına gider.