Günlük hayatımızda neredeyse fark etmeden kullandığımız çamaşır makinesi, dünya nüfusunun büyük bir kısmı için hâlâ ulaşılmaz bir lüks. Peki ya bu görünmez yük, kadınların, kız çocuklarının hayatlarında nasıl bir yer kaplıyor? The Washing Machine Project’in kurucusu Nav Sawhney bu iş için yola çıktı. Projeden Rob Durbin, bu söyleşinin gerçekleşmesi için elinden geleni yaptı. Biz de Hindistan’ın bir köyünde verilen basit bir sözün, nasıl on binlerce insanın hayatına dokunan küresel bir harekete dönüştüğünü konuştuk.

Nedir Washing Machine Project? Çamaşır makinesinden doğan bir proje insanların kafasında çok canlanmayabilir.
2019’dan bu yana, düşük kaynaklı ortamlar için tasarlanmış, manuel çamaşır makineleri üretiyor ve dağıtıyoruz. Bir zamanlar sadece saplı bir kimyasal varilden ibaret olan şey, bugün yalnızca bir alyan anahtar ve İngiliz anahtarıyla monte edilebilen, düz paketlenebilir şekilde tasarlanmış, tam anlamıyla mühendislik ürünü bir makineye dönüştü. Şimdiye kadar 46.000’den fazla kişiye ulaştık.
Birçoğumuz için çamaşır makinesi, günlük hayatın görünmez bir parçası. Ancak bu imkâna sahip olmayanlar için, özellikle kaynakların kıt olduğu ya da kriz yaşanan bölgelerde, çamaşırları yıkamak şehirdekilerin tahayyül edemeyeceği kadar büyük bir sorun. Çamaşırı elde yıkamanın fiziksel ve sağlık açısından ne gibi sonuçları var?
Çoğumuzun üzerine fazla düşünmediği bir şeydir bu; kıyafetleri makineye atar, günümüze devam ederiz. Ancak dünya nüfusunun %60’ı için bu bir lüks. Elde çamaşır yıkamak hem fiziksel olarak yorucu hem de zaman alıcı bir iş. Haftada 20 saate kadar vakit alabiliyor ve bu yük çoğunlukla kadınların ve kız çocuklarının omzunda. Bu da okulda geçirilen zamandan, gelir elde etme imkânından, çocuk bakımından ya da basitçe dinlenmekten feragat etmek anlamına geliyor.
Ben bunu, Hindistan’ın kırsal bir bölgesinde yaşarken, Sınır Tanımayan Mühendisler ile gönüllü olarak çalıştığım dönemde bizzat gördüm. Komşum Divya’nın ne çamaşır makinesine ne de güvenilir bir su kaynağına erişimi vardı. Onu her hafta saatlerce bir kovaya eğilmiş şekilde çamaşır yıkarken izledim ve ona bir söz verdim: Elektrik kesintilerinden endişe etmeden ya da fazla su kullanmak zorunda kalmadan çamaşır yıkayabileceği elle çalıştırılan bir çamaşır makinesi yapacaktım. Bu söz, The Washing Machine Project’e dönüştü.

Dünyada yaklaşık 5 milyar insanın çamaşır makinesine erişimi olmadığı söyleniyor. Bu sayı sizin araştırmalarınız ve sahadaki deneyiminizle örtüşüyor mu? Ve bu sayı, çalıştığınız topluluklar için pratikte, günlük yaşamda ne anlama geliyor?
Evet, bu rakam hem bizim araştırmalarımızla hem de sahada edindiğimiz deneyimlerle birebir örtüşüyor. Dünya nüfusunun yaklaşık %60’ı, yani 5 milyar insan, çamaşır makinesine erişimden yoksun ve kıyafetlerini yıkamak için ailedeki birine güveniyor, tabii ki bu hemen hemen her zaman kadınlar ve kız çocukları oluyor. Bu da milyonlarca kadın ve kız çocuğunun haftada 20 saate kadar zamanını çamaşır yıkayarak geçirmesi anlamına geliyor. Oysa bu zaman, okulda eğitim görmek, gelir elde etmek, aileye bakım sağlamak ya da sadece dinlenmek için harcanabilir. Üstelik bu iş son derece yorucu; insanlar saatlerce kovaların başında eğilmiş halde duruyor, kıyafetleri taşlara sürterek yıkıyor — çoğu zaman temiz suya ya da sabuna bile erişmeden. Çamaşır yıkamak ilk bakışta en acil mesele gibi görünmeyebilir ama eğitime, sağlığa, toplumsal cinsiyet eşitliğine ve bireylerin kendi hayatları üzerindeki söz hakkına olan etkisini düşündüğünüzde, bu meselenin ne kadar temel olduğu çok net biçimde ortaya çıkıyor.
Tüm bu pratiklerin gözlemlenebilir olması, gözünüze çarpmış olması; bunun peşine düşmeniz hayranlık uyandırıcı. İlk çıkış noktasını merak ediyorum. Nerede ve nasıl “Evet, benim elektriğe ve suya erişimi kısıtlı insanlar için bir çamaşır makinesi yapmam gerek” diye düşündünüz?
The Washing Machine Project, bir sözle başladı, hem de oldukça kişisel bir sözle. 2016 yılında, Hindistan’ın güneyindeki Tamil Nadu eyaletinde, Sınır Tanımayan Mühendisler (Engineers Without Borders) ile gönüllü olarak çalışıyordum. Küçük bir kırsal toplulukta yaşıyordum ve orada komşum Divya’yla tanıştım. Her gün onu, ailesinin çamaşırlarını saatlerce elde yıkarken izliyordum. Ne akan su vardı, ne de elektrik — sadece bir kova ve çıplak elleri. Bu iş hem yorucuydu hem de çok zaman alıyordu; üstelik düşük gelirli ya da yerinden edilmiş topluluklarda bu yük ne kadar evrensel olsa da, bir o kadar da görünmezdi. Divya’ya hayatını neyin kolaylaştıracağını sordum. Cevabı çok basitti: “Bir çamaşır makinesi.” Ben de ona söz verdim, deneyeceğim dedim.
O an zihnime kazındı. İngiltere’ye döndüğümde, zaman, su ve fiziksel çaba tasarrufu sağlayacak, elektrik ya da sabit su kaynağı gerektirmeyen manuel bir çamaşır makinesi tasarlamaya başladım. İlk prototip oldukça basitti — saplı bir kimyasal kova gibiydi. Ama işte The Washing Machine Project böyle başladı.
2019’da resmi olarak yola çıktık. Altı yıl içinde bir ekip kurduk, kullanıcı geri bildirimleri ve saha testleriyle tasarımı geliştirdik ve dünyanın ilk düz paketlenebilir (flat-packable) manuel çamaşır makinesini yarattık. Ve evet — sonunda Hindistan’a döndük, Divya’ya makinesini teslim ettik. Çok duygusal bir andı.

İlk prototipi geliştirirken karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi?
En büyük zorluklardan biri, lokal ölçekte tamir edilebilecek kadar basit ama elde yıkamanın yükünü gerçekten hafifletecek kadar etkili bir makine tasarlamaktı. Dayanıklılıkla erişilebilirliği dengelemek zorundaydık — zorlu koşullara dayanabilecek malzemeler kullanmalıydık ama maliyeti de düşük tutmalıydık. Bir diğer önemli zorluk da insanlara elde çamaşır yıkamanın çözülmeye değer ciddi bir sorun olduğunu anlatmaktı. Çünkü bu, çoğu zaman görünmeyen, sıradan bir günlük iş gibi görülüyor.
Geleneksel elde yıkamayla karşılaştırıldığında, bu makine ne kadar zaman ve su tasarrufu sağlıyor?
Şöyle örnek verebilirim. 7 kilogramlık bir çamaşır yükünü kovada elde yıkamak genellikle yaklaşık 2 saat sürerken, Divya makinesiyle bu süre yalnızca 30 dakikaya düşüyor — üstelik bunun sadece 6 dakikası aktif olarak kol çevirmeyi gerektiriyor. Ayrıca makine, su kullanımını da yaklaşık %50 oranında azaltıyor. Bu da hem çok daha verimli bir yöntem sunuyor hem de kullanıcılar için fiziksel yükü büyük ölçüde hafifletiyor.
Divya gibi birçok örnek olmalı. Sahadan ne tür geri dönüşler alıyorsunuz? Şimdiye kadar bu makineleri hangi ülkelerde kullandınız; her bir ülkede, farklı insanlara ulaşıyorsunuz. Bu tatmin büyüleyici olmalı.
Her makinenin ardında bir hikâye var. Irak’ta, çatışma sonrası hayatlarını yeniden kurmaya çalışan Êzidî kadınlara makineler teslim ettik. Kadınlardan biri, makine sayesinde ilk defa sadece oturabildiğini, dinlenebildiğini ve çocuklarıyla vakit geçirebildiğini söyledi. Şu ana kadar Divya çamaşır makinelerini Hindistan, Irak, Meksika, Uganda, Kenya, Filipinler, Güney Afrika, Kongo Cumhuriyeti, Gana ve Amerika Birleşik Devletleri dahil olmak üzere toplam 17 ülkede sahaya yerleştirdik ve bugüne kadar 46.000’den fazla kişiye ulaştık. Ama mesele hiçbir zaman sadece rakamlar değil.
Sahadaki etkiler hem ilham verici hem de bazen beklenmedik oldu. Örneğin Uganda’da, Kampala yakınlarında koruyucu annesi Josie ile yaşayan Selma isimli bir genç kız, makineyi sadece evdeki çamaşırlar için değil, aynı zamanda komşularının çamaşırlarını yıkayarak gelir elde etmek için kullanıyor. Kazandığı parayı da eğitim masraflarını karşılamak üzere biriktiriyor. Hindistan’da ise çay dükkânı işleten Anjali, makine geldikten sonra eşinin hayatında ilk kez çamaşır işine yardımcı olmaya başladığını paylaştı. Bu sadece binlerce insanın hayatında yarattığımız gerçek ve derin değişimden birkaç örnek. Bu daha başlangıç. Önümüzdeki görev, Selma ve Anjali gibi milyonlarca kişiye daha ulaşmak.

Her makinenin ardında bir hikâye var. Irak’ta, çatışma sonrası hayatlarını yeniden kurmaya çalışan Êzidî kadınlara makineler teslim ettik. Kadınlardan biri, makine sayesinde ilk defa sadece oturabildiğini, dinlenebildiğini ve çocuklarıyla vakit geçirebildiğini söyledi.
Makineleri Gazze’ye de götürdünüz. Bu deneyimden biraz bahsedebilir misiniz? Çatışma bölgelerinde “Bu insanlar çamaşırlarını nasıl yıkıyorlar?” sorusu sanıyorum çok az kişinin aklına düşmüştür.
Son zamanlarda yaşadığımız en güçlü, insanı alçakgönüllü kılan deneyimlerden biri, makinelerimizin Gazze’deki sahra hastanelerinde kullanıldığını görmek oldu. Gazze’de yakıt sıkı bir şekilde karneyle dağıtıldığından elektrikli makineler kullanılamıyor, bu yüzden bizim manuel çözümümüz hayati önem taşıyor. Makineler, cerrahi önlüklerden ve çarşaflardan geleneksel kalın battaniyelere kadar elde temizlenmesi epey zor olan her şeyi yıkamak için kullanılıyor. Temiz çamaşırın ne kadar önemli olduğunu, ancak enfeksiyona doğrudan etki ettiğinde gerçekten anlayabiliyorsunuz. Bristol’daki mühendislik ekibimizin sadece yenilikçi değil, sahada gerçekten işe yarayan bir şey üretmesinden gurur duyuyoruz.
Son olarak, destek olmak ya da projeye dahil olmak isteyen okurlarımıza iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Çamaşır makinelerinin topluluğunuza fayda sağlayabileceğini düşünen bir STK ya da kuruluşlar, destek olmak isteyenler bizimle thewashingmachineproject.org üzerinden iletişime geçebilir. Doğrudan iş birliği yapamasanız bile bu projeyi duyurmanız, yaymanız bile daha fazla insana ulaşmamıza yardımcı olabilir.